Meryem Uzerli’nin Hürrem olduğu yıllarda beden olumlama da yoktu #MeToo hareketi de. Kilosu, kaç aldığı kaç verdiği teklifsizce soruluyor, sevgilisi bile zayıflamazsa onu çekici bulmayacağını söylüyordu. Yabancı bir otel odasında sabahlara kadar yabancı dilde sayfalarca replik ezberlemek, ne Cihangir masalarında, ne Bebek sosyetesinde kendine yer bulamamak, kurt playboy’ları nezaketle savuşturmaya çalışmak ve evi özlemek, hep evin neresi olduğunu sormak kolay değildir. Parayla da ölçülemez. O ünlü Antalya Televizyon Ödülleri’nde en iyi drama oyuncusu seçildiği gün söyledikleri, belki de zamanında üstünde yeterince konuşmadığımız bir kırılma noktası:
“Türkiye’de diziler çok uzun. Lütfen, bütün kanallara söylüyorum, süreyi indirin. Hepimiz mutlu olalım. Ben çünkü mutlu değilim.”
Ayşe Arman’a verdiği röportajında, o gece Antalya’daki otel odasında geçirdiği krizi, ödülü yerden yere vurup kendini balkondan atmayı düşündüğü anı bütün şeffaflığıyla anlattı. Bu dibe çöküşe rağmen,
hayata sarılışıyla cömert, kırılgan bir güç onunkisi… Hamile kaldığını öğrendiğinde, çok net, belki bugüne kadar hiçbir konuda olmadığı kadar net, “Evet yapıyorum, bu bebek bana bir hediye, hayat bir hediye” diyebilmek. Katı ahlakçılığın, maçoluğun, toksik dedikodu ağlarının arasından kendini tertemiz duygularla çekebilmek, tam bir ‘queen’ hareketidir. Çekip gitmek de, o her ne kadar müşfikçe özür dilese de, kusura bakılacak bir şey değil, cesaretin adıdır.
Kızı Lara’yı alıp Berlin’deki kozasına döndükten sonra biz onu unutmadık. Türkiye bu Kate Winslet, Drew Barrymore kırması, aşırı tatlı, koca koca gözlü, Avrupa’yla Ortadoğu arasında çabasızca köprü kurmayı başaran yıldızının yerine birini koymadı. Ve Meryem, ikinci kızını da tek başına doğurduktan sonra aramıza geri döndü.
Yeni dizisi ‘Ru’ belki eski Türkiye’nin değil ‘başka Türkiye’nin hikayesi. Şehirden Ege’ye kaçan, korunaklı alanlarını yaratmaya çalışan, baskılara rağmen 20 yaş küçük sevgilisiyle sevişmeyi seçebilmenin, belki de sadece bir şeyleri özgürce seçebilmenin hikayesi. Ama elbette ilk önce ‘cesur sahnelerin’ konuşulduğu Türkiye’deyiz. ‘Cesaret çıplaklık değil, duygularını gösterebilmektir’ dese de, Hülya Avşar’ın karşısına oturduğunda yine aynı “Niye kimse evlenmedi seninle?” sorusuyla karşı karşıya. Ama o artık ürkek bir kız değil. Bir anne aslan. Şimdi, Meryem Uzerli’nin içinde Hürrem’den regal bir parçaya sarıldığı yıllardayız.
Şanslıysak onun sıradışı kabiliyetini, ışıl ışıl gözlerinden daha çok izleyeceğiz. Bütün düşüp kalkan, kaçıp dönen, ağlayıp makyajını tazeleyen, emzirip işe giden, kilo alıp veren, terk edilip küsen, sonra barışan, hayatı geldiği gibi yaşayan kadınlar için bize her zaman bir Meryem lazım.
Kraliçeler de kırılır
Meryem Uzerli tarihin en güçlü kadın karakterlerinden biriyle hayatımıza girdi. Beklenmedik hızla global bir şöhrete dönüştü. Ama onu belki de Türkiye’nin en biricik yıldızı yapan şey, kırılganlığını göğsünde bir mücevher gibi taşıması, bize her halimizle kendimizi hatırlatması…
Kim ne derse desin!
Büyüleyici etkisini sadece ekranda değil, gerçek hayatta da yoğun bir şekilde hissettiğimiz bu güzel kadını, kadınlar saltanatını başlatan Hürrem Sultan’a hayat verdiği Muhteşem Yüzyıl dizisiyle tanıdık. Hızla yakaladığı tanınırlık onu şımartmadı, aksine samimiyetle şöhretin nasıl şahane bir şekilde iç içe geçebileceğini kanıtladı. Yeri gelince “tükendim” demenin başarısızlık değil bir hak olduğunu hepimize hatırlattı. Bu hızlı yılların içine iki de çocuk sığdırdı, özel hayatını masaya yatırıp lime lime edenlere asla kulak asmadı. Toplumsal konularda güçlü bir feminist duruş sergileyen Uzerli, kadın hakları ve toplumsal eşitlik konularında aktif bir üstleniyor. Sosyal sorumluluk projelerine verdiği destekle ve cesur yaklaşımıyla, gerçek bir Cosmo kadını olarak parlıyor.