Biz Sürekli Çalışmak Zorunda mıyız?

Size kötü bir haberim var: Sistem sizin yaratıcı gibi görünmenizi ama aslında olmamanızı istiyor.

YAZAR: Serra Utkum İkiz
Biz Sürekli Çalışmak Zorunda mıyız_.jpg
Pexels/Dilara Olgun

Yaz tatilinde ofise gidip çalışma gerçeğiyle, mezun olduktan sonra tanıştım. 2023 Eylül’ünde bir ofiste tam zamanlı işe başladım. İlk başta garip gelmedi ama Haziran’da işler değişti. Özellikle hâlâ öğrenci olan arkadaşlarım tatile çıkınca bir şeylerin yolunda gitmediğini hissetmeye başladım.

Bu süreçte benim için ön plana çıkan sorulardan biri geleneksel iş modellerinin günümüz beklentileri ve yaşam şekilleri ile tam olarak uyumlu olmaması, en azından benim için. Tatilin ve dinlenmenin yaratıcılığı desteklediğini düşünüyorum. Aslında baktığımızda bu konuda klasik çalışma yöntemlerinin değişmesi gerektiğini gösteren birçok araştırma bulunuyor. Öte yandan, kapitalist düzen, bizi ofislere kapatıp 45 saat çalıştırarak verimli ve yaratıcı olduğumuza ikna etmeye çalışıyor. Eğer siz de yaratıcı olmak için ofis dışında olmalıyız diyorsanız, size kötü bir haberim var: Sistem sizin yaratıcı gibi görünmenizi ama aslında olmamanızı istiyor. Çünkü herkes yaratıcı olursa bu ofislerde kimler çalışacak yani?

Aşırı Çalışma Kültürüne Üç Farklı Bakış

Harvard Business Review'dan Sarah Green Carmichael, aşırı çalışma kültürünün üç farklı açıklamasını sunuyor. İlki, yöneticilerin çalışanlara uzun saatler çalışmayı dayattığı senaryo. Bu versiyonda, çalışanlar uzun saatler çalışır çünkü yöneticiler onlara böyle yapmalarını söyler. Yani süreç alenen gerçekleşir, her şey ortadadır. Bariz bir talep vardır, ve biz bunu gerçekleştirmekle yükümlüyüzdür. Bu senaryoda çalışanlar, işlerini kaybetmekten korktukları ya da fazla iş yükünün kısa vadede zarar vermediğini düşündükleri (ya da fark etmedikleri) için bu şekilde çalışmayı kabul ederler. Uzun vadede bu durum burnout ile sonuçlanır.

İkinci senaryo ise, dış etkenler tarafından şekillendirilen bir çalışma ortamında bulunmamızdır. Mali teşvikler, şirket içi kültür, teknolojik gelişmeler sonucu ofisin her yerde olması gibi faktörlerden etkileniriz. Yani, kuralları belirleyen belirli bir otorite yoktur; aksine, hepimiz kontrolümüz dışındaki güçlere karşılık veririz. Sonuç olarak kendimizi, çalıştığımızı düşünmeden çalıştığımız bir sürecin içinde buluruz.


Diyelim ki sevgilinizle vakit geçiriyorsunuz ve gelen işle ilgili bir mesajla bir anda bütün dikkatiniz telefonunuza gidiyor. Daha kötüsü, modunuz olumsuz etkilenebiliyor. İşte bu, tam da bahsettiğimiz şey.

Üçüncüsü ise psikolojimize odaklanır. Bu versiyonda, uzun saatler çalışmamızın nedeni, hırs, kaygı, suçluluk, zevk, gurur, değerimizi kanıtlama arzusu gibi hislerdir. Bu olumsuz duygular, bazı insanlara göre, iş hedeflerine giden yolda birer basamaktır ve hızlı bir şekilde tırmanabilmek için kendilerinden çok fazla ödün verdiklerini fark etmezler.

Kısa Çalışma Saatlerinin Faydaları

Öte yandan birçok kişinin düşündüğünün aksine daha az saat çalışmanın birçok yararı var. Özellikle pandemi sonrası dönemde, iş yerlerinde radikal dönüşümler yaşandı, yaşanmaya da devam ediyor. Tamamen uzaktan veya hibrit çalışma seçenekleri artık ana akım hale geldi ve haftalık çalışma saatlerinin azaltılması fikri de giderek daha fazla ilgi görüyor

696615226.jpg
    Getty Images

Örneğin, haftada dört gün çalışma modeli ile haftalık çalışma saatleri %20 oranında azaltılabiliyor ve bu uygulama birçok ülkede deneniyor. Bu değişimler bizlerin taleplerini de değiştiriyor.

Z Kuşağı İşleri Değiştiriyor

Jenerasyonlar arasındaki farklar üzerine yapılan araştırmalara göre Z kuşağı; çalıştıkları ortamların onlara yeni şeyler öğretmemesi, büyümelerine izin vermemesi ya da çalışma koşullarının istedikleri gibi olmaması durumunda taleplerini, diğer jenerasyonlardan daha kolay dile getirebiliyor. Hatta, Delloite’nin son araştırmasına göre Z kuşağından bir kişinin bu koşullarda işten ayrılmaya karar verme oranı %40, (kulağa az geliyor olabilir ama) bu oran milenyumlarda %20’ler civarında.

Ayrıca, Z Kuşağı TikTok, Instagram gibi platformlarda olumlu ve olumsuz iş deneyimlerini paylaşmaktan çekinmiyor. Bu, onların iş yerlerinden daha fazla şey talep edebilmesini sağlıyor ve iş ortamlarının iyileşmesi yönünde baskı oluşturuyor.

Ben de 26 yaşındayım ve taleplerimi dile getirmeyi benden yaşça büyük iş arkadaşlarıma göre daha normal buluyorum. Hatta taleplerin çalışma ortamına değer kattığına inanıyorum. Beklentilerin, çalışma ortamlarımızın iyileşmesi konusunda gerçekten değerli olduğunu düşünüyorum. Taleplerimizi dile getirmenin, sadece bireysel değil, kolektif bir iyileşmeye de katkı sağladığına inanıyorum.

Bu beklentilerin gerçekleşmesinin yararlı olduğunu birçok akademik araştırma da destekliyor. Haftalık 50 saatten fazla çalışmak verimliliği ciddi şekilde düşürüyor. Uzmanlar, 35 saatin verimlilik için optimal süre olduğunu belirtirken, bazıları ise günde sadece altı saat çalışılması gerektiğini savunuyor. Aslında baktığımızda, günlük verimli çalıştığımız süre ofiste bulunmamız gereken sürenin yarısından daha az.

Ofiste bir gününüzü düşünün. Gerçekten verimli çalıştığınız süre ne kadar? Geri kalan zamanlarda çoğumuz internette geziyor ya da başka şeylerle meşgul oluyoruz.

Daha kısa ya da doğru planlanmış çalışma saatleri, çalışanların sağlık ve refah düzeylerini artırarak iş yerindeki olumsuz durumları azaltabilir. Örneğin, İsveç’te çalışanların çalışma saatlerinin azaltılmasının stres, tükenmişlik ve olumsuz duyguları azalttığı görülmüş. Aşırı çalışma; stres, uyku bozuklukları, depresyon, aşırı alkol tüketimi, diyabet, hafıza problemleri ve kalp hastalıkları gibi birçok sağlık sorununa yol açabiliyor.

87583964.jpg
Getty Images

Sonuç olarak, aşırı çalışmak hayat kalitesini düşürür. Kendimizi gittikçe anlamsızlaşan görevler üzerinde çalışırken buluruz. Bu, işletmelerin uzun zaman önce öğrendiği bir gerçek. 19. yüzyılda, organize işçi hareketleri fabrika sahiplerini çalışma günlerini 10 (sonra 8) saate indirmeye zorladığında, yönetim, üretkenliğin arttığını ve masraflı hatalar ile kazaların azaldığını keşfetmiştir.

Günde 8 saat çalışmanın standardı aslında tarihsel bir dönüşümün sonucu. Dünyada Sekiz Saatlik İş Günü Hareketi olarak bilinen protestolar ve talepler ile çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve işçi haklarının korunması için büyük mücadeleler verildi. Ancak, şu an çalışma saatlerinin tekrar uzadığı ve aşırı çalışma kültürünün yaygınlaştığı bir dönemdeyiz. Henry Ford’un fabrikasında bile işçiler 5 gün, günde 8 saat çalışıyordu.

Bu tartışmayı başlatan soruma geri dönecek olursak, tatil sadece dönemsel bir periyot değil; insanların deşarj olması, hobileriyle ilgilenmesi ve işlerinde verimli olabilmesi için bir gerekliliktir. Daha kısa çalışma saatleri ve düzenli tatil dönemleri, çalışanların hem fiziksel hem de zihinsel sağlıklarını korumalarına yardımcı olurken, aynı zamanda işyerinde daha yüksek verimlilik ve yaratıcılık sağlar.
 

Serra Utkum Ikiz.png
Serra Utkum İkiz
Yazar
Serra, İstanbul merkezli bir editör ve çizer. Yazıları gündelik hayat, kültür, tasarım ve kentler üzerine odaklanıyor. Mimarlık ve tasarım alanındaki öne çıkan haberlerden gündem üzerindeki tartışmalara kadar geniş bir yelpazede içerikler üretiyor. Hazırladığı içeriklerde, okuyucuların "Ben de bunu merak ediyordum" diyebileceği konulara odaklanarak, verilere (ve tabii ki deneyimlere) dayalı tartışmalar sunmayı seviyor.
Devamını okumak için tıklayın