Kit Sebastian’la Çok Dilli, Çok Katmanlı ve Bol İlhamlı Bir Sohbet

1970’ler Avrupa sinemasından Ethio-jazz’a, Bossa Nova’dan Türk halk müziğine... Kit Sebastian, hem kulaklara hem gözlere hitap eden dünyasını anlatıyor.
Kit-Sebastian.webp
Kit Sebastian

Bir ayağı Londra’da, diğeri güneşin altında bir Akdeniz sahilindeymiş gibi hissettirebilen bir grup düşünün. Hatta bazen beni Kapalıçarşı’ya da götürüyorlar. Kit Sebastian, lo-fi dokular, 1960’lar ve 70’lerden ilham alan estetik ve çok kültürlü bir müzikal kimlikle lineer zaman akışına meydan okuyan bir sound yaratıyor. Merve Erdem ve Kit Martin’den oluşan bu ikili, Ethio-jazz’dan Fransız ye-ye’ye, psikedelik rock’tan Türk halk müziğine kadar geniş bir yelpazede geziniyor ve her seferinde nostaljik ama yepyeni hissettiren şarkılar ortaya çıkarıyor.

Son albümleri New Internationale, göç, kimlik ve aidiyet gibi derin temaları işlerken aynı zamanda dans ettiren, hayallere daldıran ve dinleyeni zamanın dışına çıkaran bir yolculuğa davet ediyor. Müzik videoları ise tam anlamıyla sinematik bir şölen—Metin Erksan’dan Monica Vitti’ye, Çek Yeni Dalgası’ndan (yine) lo-fi film dokularına kadar uzanan görsel dünyalarıyla dinleyicilerini yalnızca sesle değil, görüntüyle de büyülüyorlar.

Peki, Kit Sebastian’ı bu kadar özel kılan ne? Onların dünyasına biraz daha yakından bakmak için Merve ve Kit ile müzikten modaya, kokteyl tercihlerinden yolculuk şarkılarına kadar her şeyi konuştum.

IMG_1.jpg
Kit Sebastian

Alara: Müziğiniz farklı türleri bir araya getiriyor—Türk halk müziği, Ethio-jazz ve retro pop’un iç içe geçtiği bir sound’unuz var. Bu kadar farklı stilleri harmanlamaya sizi yönlendiren şey ne? Hangi etkileri dâhil edeceğinize nasıl karar veriyorsunuz?

Kit Martin: Tek bir tarza bağlı kalmak, bir albüm boyunca hep aynı tempoyu korumak gibi olurdu—oysa keşfedilecek o kadar çok şey var ki! Müziğimizin anlatmak istediği şeylerden biri de şu: Coğrafi olarak birbirinden uzak görünen müzikal dünyalar, aslında duygusal bağlamda düşündüğünüz kadar farklı değil. 

Brezilya Bossa Nova’sındaki hüzün, Ethio-jazz’da da var. İlhamlar konusunda ise her şey çok kendiliğinden gelişiyor. Merve bir gün bana Güneydoğu Asya’dan 1960’lar pop şarkıları dinletiyordu. Gitarın tonu çok kendine hastı, ben de o sesi sevince Göç / Me parçasında kullandım.

Alara: New Internationale albümünüz göç ve kimlik gibi temaları ele alıyor ama aynı zamanda dinleyeni yerinde duramaz hâle de getirebiliyor. Böylesine düşündürücü ama bir o kadar da “zahmetsizce cool” parçalar yaratmayı nasıl başarıyorsunuz? İnsanları hem dans ettirip hem (klişe olacak ama) düşündürmenin sırrı ne?

Merve Erdem: Gerçekten ilginç bir soru bu. Bizim için müzikal olarak etkileyici olmakla sözlerin anlamlı olması birbirinden ayrı şeyler değil—birlikte var olan unsurlar ikisi de. Aynı bir hikâyenin anlatımı gibi, sadece birbirimize değil, göç, kimlik, aşk ya da kayıp gibi büyük, ortak deneyimlere de bağlanmamızı sağlıyor. Kendi içimizde doğal gelen bir şekilde yoğunluk ve hafif hissettirenler arasında bir denge kurmaya çalışıyoruz. 

Müzik, hem daha kompleks fikirlerle bağlantı kurmanıza hem de bir tür rahatlama yaşamanıza olanak tanıyabilir. Aslında mesele, hem kaçış hissini hem de bağlantı kurma durumunu aynı anda yaratmak. Bunlardan biri eksik olduğunda büyüyü yakalamak zorlaşıyor. Ama bunu bilinçli olarak planlamıyoruz; mesela, “Bu şarkı fazla ritmik, sözlerini ağırlaştıralım” gibi düşünmüyoruz. Daha çok sezgisel ilerleyen, sürecin doğal bir parçası olarak gelişen bir şey.

IMG_2.jpg
Kit Sebastian

Alara: Müzik videolarınız tam anlamıyla görsel bir şölen ya da tabiri caizse “pure eye candy”—lo-fi, retro ve aşırı cool. O estetiği yaratırken sürece ne kadar dâhil oluyorsunuz? Görsel dünyanızı oluştururken nerelerden ilham alıyorsunuz?

Merve: Teşekkürler! Görseller konusunda tüm sürecin içindeyiz—styling’den yönetmenliğe, prodüksiyondan kurguya kadar her adım, yaratıcı sürecimizin bir parçası. Bizim için görsellik, müziğimizin bir uzantısı ve en az ses kadar önemli. İkimiz de sinemaya çok meraklıyız, özellikle 1960’lar ve 70’lerin Avrupa ve Türk sineması bizim için büyük bir ilham kaynağı. Çek Yeni Dalgası’ndan İtalyan ve Fransız auteur’lerine, Atıf Yılmaz ve Metin Erksan gibi Türk yönetmenlere kadar geniş bir yelpazeden besleniyoruz. 

Sinema geçmişim var, bu da mümkün olduğunca DIY (kendin yap) yaklaşımını benimsememizi kolaylaştırıyor. Filmle çekim yapmanın ya da dijital olarak o dokuyu taklit etmenin verdiği lo-fi hissi ve doğallığı seviyoruz. Zamanın ötesinde bir atmosfer yaratmak istiyoruz—başka bir evrene götüren ama yine de tanıdık ve biraz rüya gibi hissettiren, belli bir yer ya da döneme sıkışmayan bir dünya.

Alara: Çok dilli şarkı sözleri müziğinizin büyük bir parçası. Hangi dilin hangi duyguya veya konsepte uyduğuna nasıl karar veriyorsunuz? Farklı diller, şarkı yazımınızı farklı şekillerde etkiliyor mu?

Merve: Şarkı yazarken yolculuğun başında bilinçli olarak bir dil seçmiyoruz, genellikle süreç ilerledikçe içimizden gelen hisler doğrultusunda şekilleniyor. Başlangıçta, kelimelerin duygusal karşılığından çok, dilin müzikalitesine odaklanıyoruz. Ama tabii ki her dilin kendine has bir ritmi, nüansları ve kültürel çağrışımları var; bazı duyguları ya da kavramları zihnimizde belirli bir şekilde direkt ifade edebilen. Tabii benim için Türkçede daha ince, samimi ya da esprili olmak kesinlikle daha kolay!

Alara: Eğer müziğiniz bir kokteyl olsaydı—karıştırılmasın, çalkalansın—hangi tatları alırdık ve bu karışım sound’unuzu nasıl özetlerdi?

Kit: Latin esintisi için içinde kesinlikle tekila olurdu; hem parti atmosferini yaratmaya yardımcı oluyor hem de kaçınılmaz olarak bıraktığı ağır mahmurluk hissiyle o melankoliyi de veriyor, ki bu önemli. Nar, Orta Doğu dokunuşu katardı, biraz da portakal kabuğu ekleyerek hafif bir burukluk kazandırırdım. Açıkçası ben bu kokteyli içmezdim—ama madem sordun, söyleyeyim dedim!

Merve: Şarkıya göre değişir ama kesinlikle viski bazlı bir kokteyl olurdu. Whiskey Sour ya da Old Fashioned mesela.

Alara: Sizi biraz daha öveceğim—gardırobunuzdaki retro dokunuşlara bayılıyorum. Eğer geçmişten ya da günümüzden bir müzik ikonunun dolabını yağmalayabilseydiniz, kimin dolabına dalardınız? Ve hangi parçayı asla geri vermezdiniz?

Kit: Mısırlı şarkıcı Abdel Halim Hafez’in 1970’lerdeki kıyafetleri muhteşemdi—gösterişli desenlere sahip sivri yakalı gömlekler ve renk renk geniş paçalı pantolonlar… Bu arada, bazı müzik videolarında giydiğim bej renkte, çizgili kadife bir gömleğim var ve o kadar çok iltifat aldım ki ondan vazgeçmem mümkün değil.

Merve: Ben bir aktrisin dolabını tercih ederdim—Monica Vitti veya günümüzden birini seçecek olsam St. Vincent mesela—ve özellikle Monica’nın Daddy’s Home dönemindeki kıyafetlerinden hiçbirini geri vermek istemezdim!

Alara: İyi bir road trip playlist’ine asla hayır demeyiz diye düşünüyorum. Diyelim ki yarın uzun bir yolculuğa çıkıyorsunuz—arabanızda en çok dönecek 5 şarkı hangileri? Ve en önemlisi, direksiyon kimde: Kit’te mi Merve’de mi?

Kit: Kesinlikle ben kullanırım! Melankolik müzikleri ne kadar sevsem de, uzun yolculuklarda müziğin biraz enerji vermesi gerekiyor. O yüzden daha hareketli şarkılar seçerdim:

-Bu Sevgi - Firəngiz Rəhimbəyova

-Lady Greengrass - The Ones

-Seni Dileniyorum - Alpay

-Where Are You - Eduard Artemiev (Yolculuğun son saatlerinde, hava kararmaya başladığında)

-Visage - Nicoletta

Merve: Kesinlikle K kullanıyor! Benim seçtiğim şarkılar ise:

-Força Bruta - Jorge Ben Jor

-Major Tom - Peter Schilling

-Chamomile - Sven Wunder

-Mi Sabrina Tequana - Ingram

-Ham Meyvayı Kopardılar Dalından - Barış Manço

Alara: Son sorudayız. Geçmişten ya da günümüzden herhangi bir sanatçıyla iş birliği yapabilseydiniz, kimle çalışmak isterdiniz ve nasıl bir parça ortaya çıkmasını hayal ederdiniz?

Kit: Vagif Mustafazadeh ile çalışmayı çok isterdim ama onun muhteşem müziğine ne kadar katkıda bulunabileceğimizden emin değilim. O yüzden, Clara Rockmore’un theremin yorumu bizim müziğimizde arka planda melodi olarak harika dururdu diyeyim.

Merve: Biraz klişe olacak ama cevabım Serge Gainsbourg. Onunla Requiem pour un con gibi bir parça yapmak isterdim.

🎫 Editörün notu: Kit Sebastian, 28 Mart Cuma günü Babylon’da!

IMG_9348.JPG
Alara Demirel
Konular ve Popüler Kültür Editörü
Kronik çevrimiçilik sendromundan beslenen Alara'nın editoryal yolculuğu, 2007'de hayran kurgu yazarak başladı. Karşılaştırmalı Edebiyat okudu, 2016'dan beri medya ve yayıncılık sektörlerinde aktif olarak yazıyor, proje yönetiyor ve metin edit'liyor. Popüler kültür, kuir feminizm, sapfik ilişkilenmeler, hayranlık müessesesi veya Çocuk ve Genç Yetişkin Edebiyatı'ndan bahsedildiği gibi kulakları dikleşir.
Devamını okumak için tıklayın
Haftalık