Mine Özgüle’nin Yeni Teklisi: Gökyüzü Hala Mavi

Bazı şeyleri hissetmek yetmiyor, biri onlar hakkında bir şarkı yapmalı, o şarkıyı çalan biri olmalı, sonra biz de onu tekrar tekrar dinlemeliyiz. Mine’nin Gökyüzü Hala Mavi’sini ilk dinlediğimde de buna benzer bir yerlere gittim. Açıklayacağım şimdi, bir saniye.
Nöroçeşitli ve kuir büyümek işte tam olarak böyle bir şey. Her şeyin kolektif olduğunu bilmek ama kimsenin hakkında konuşmadığını fark etmek. En derin krizlerini yalnız yaşayıp yıllar sonra bir şarkının sözlerinde onları görüp “Evet ya,” demek. Bütün versiyonlarımızı yan yana koyduğumuzda, kaç farklı maske taktığımızı fark ettiğimizde; hem birbirimize ne kadar benzediğimiz hem de her şeyin ne kadar dağınık hissettirdiği gerçeğiyle baş başa kaldığımızda falan, hep buralara gidiyorum ben de. O yüzden, “Çık oradan, farkındayım ama gökyüzü de hâlâ mavi,” diyen bir şarkı dinlemek yetiyor bazen.
Mine’nin Gerin Bedenim’ini dinleyince ağlıyorum, o yüzden bu şarkıyla ilgili konuşurken “cool kalmaya” çalışıyorum. Ama fiziksel olarak ağlamamış olmak, gerçekten ağlamadığım anlamına mı geliyor? Tartışılır. Hislerimi patlatmamak için, Chappell Roan’la aynı gün şarkı çıkarmış olmasının getirdiği dopamin dalgasına da izin verdim. Uzun lafın kısası, Mine, Gökyüzü Hala Mavi ile yine o çok tanıdık gelen ama hiç konuşulmasa da kimsenin zorlamayacağı duyguları açığa çıkarma görevini üstlenmiş diye düşünüyorum.
Peki, Mine’nin üç yıl önceki hali bu şarkıyı dinlese ne derdi? Büyümenin en büyük yalanı ne? Ve gökyüzü gerçekten hâlâ mavi mi? Hepsini Mine’yle konuştum.

2022’de yazdın, 2025’te tamamladın. Onu biliyorum. Neden 3 yıl? Şarkı da seninle büyüdü mü bu esnada?
3 yıl önce şarkının hepsini—neredeyse kusar gibi—bir anda çıkardım. Her tarafı, kelimesi, melodisi bugünküyle aynıydı. Sadece çok uzun süre bunun bir şarkı olduğu gerçeğine alışamadım bence. Daha çok günlük gibi bir yerde kaldı bende.
Mesela vokali kaydetmeye çalıştığımda ağlamaya başlıyordum. Prodüksiyonla ilgili bir karar vermem gerektiğinde, hiçbir şey yeterli gelmiyordu. Ama sonunda içimden çıkması da gerekti. Zor bir süreçti ya, kolay değildi. Perküsyonları yazması da çok uzun sürdü.
Bitmesi nasıl hissettirdi? Hani “Evet, tamam, oldu” dediğin bir an gerçekten var mı yoksa artık yayınlamanın getirdiği hisle bir kapanış mı istedin?
3 yıllık bir “yük” olduğu için bir yandan hâlâ bittiğini düşündüğümde bir rahatlama geliyor. Hâlâ o hissin oturtma sürecindeyim yani. “OH BİTTİ!” dense “AA BİTTİ??” gibi bir yerdeyim.

“Sokakta, yatakta ve hayatta yaşadıklarımı şarkıya döktüm” dedin bana bir de. Bir kadın olarak sormuş olmam “saçma” duracak olsa da senden dinlemek istiyorum: Neden sokak? Neden yatak? Neden hayat?
Sokakta yaşadığın şeylerin, bir kadın olarak konumlandırıldığın yerin; özel hayatını, yatağını etkilememesi imkânsız. Sokakta başına bir şey gelmesin diye kambur yürümek zorunda kalıyorsan, bunun olduğun kişiye, öz güvenine etkisi büyük oluyor. Toplum tarafından konumlandırıldığın yerin, güvenlik ve özgürlük arayışının, kişisel hayatına nasıl zararlar verdiğini anlatmaya çalıştım.
Şarkının yalnızlık hissini anlattığını da söylüyorsun. Hem kolektif his hem de yalnız. Nasıl bir cimcimelik bu? Anlat güzel sözlerinle, dövme yaptıracağım sonra.
Aslında yalnızlık değil de büyümek diyelim. Büyümek yalnız bir deneyim olduğu için sonu oraya çıkıyor. Etrafındaki herkes büyürken en gizli yanları birbiriyle çok konuşmuyor. “Özel” deniyor onlara. Hâlbuki hepimiz aşağı yukarı aynı şeyleri yaşıyoruz. “Her şey bir gün değişir ve değişti. Yanımda değildiniz.” derken birbirimize verebileceğimiz desteği vermeyişimizden bahsediyorum. Yalnızlıktan kastım bu. Aslında hiç yalnız değiliz yani.
“Her şey değişir ama gökyüzü hâlâ mavi” sözünü kendine telkin ederken kullanıyor musun mesela? O nereden geldi, şarkıyla mı, yoksa böyle terapi sonrası tutunduğun bir nokta mı?
Dediğim gibi, kusmak gibi—o lafları yazmadan önce aklımdan bu cümle bir kere bile geçmemişti. Bazen şarkı üzerine düşünürken, o lafların içindeki umut çok iyi geliyor.
Piyano bestesi olmasının kattığı ayrıca bir özelliği var mı?
Şarkı bir enstrüman olsa piyano olurdu. O yüzden sound’u komple onun etrafında şekillendirmek istedim.
Şarkıyı ilk dinlettiğinde nasıl tepkiler aldın?
İlk kez prodüktörüm Zeynep Oktar dinledi. Ağlamıştı. Back vokallerde de onun sesi var. O da ağlamaktan vokal kaydedemiyordu. Benim için onun da böyle bir deneyim yaşamasının anlamı çok büyük.
Şarkıyı üç yıl önceki hâlin dinlese, son hâlini yani, ne derdi sence?
3 yıl önceki mine “3 YIL MI SÜRDÜ ŞARKIYI ÇIKARMAN?” diye kızardı bence bana. Korkardım ondan. 😊 Çok beğenirdi ama.
“Gökyüzü hâlâ mavi” olayını kabullenmek büyümenin ta kendisiyse büyümenin en büyük yalanı ne?
Büyümenin en büyük yalanı, büyümeden önceki kısmı zaten. Olacaklarla ilgili hiçbir gerçekçi eşlikçiye ulaşamamış olman, yalanın kendisi oluyor.

Bir video hazırladın şarkı için. Oradaki görselleri neye göre topladın? Bulduğun için en heyecanlandığın hangisi oldu?
Takipçilerimden eski videolarını istedim. Daha önce çıkardığım Başıma Gelenlerin şarkısında kendi çocukluk görsellerimi kullanmıştım. Bu şarkıdaki yalnız büyüme hâlini hepimizin büyüme anlarıyla kutlayalım istedim. Çok güzel bir histi o videoları izlemek, hepimizin büyüme ortamının içindeki benzerlikleri yakalamak.
Cosmopolitan cimcimeliğiyle kapatıyorum konuyu: Bu şarkı bir kokteyl olsa ne olurdu, neden?
Bence bu şarkı bir içki olsa kokteyl olmazdı. Ama ne olurdu emin değilim. Onun cevabı da dinleyiciye kalsın.