Sağlıklı İlişkiler İçin Önce Kendinizi Tanıyın
O frekanslar yükselsin hemen.
Bizi iliklerimize kadar mutlu edecek ilişkilerde olmayı fazlaca hak ediyoruz. Sizce de öyle değil mi? Yoksa, ‘Ya daha iyisini bulamazsam?’ korkusuyla vasata razı mı olalım?
Bazı zamanlar “Cehalet mutluluktur” lafını tüm hücrelerimle bağıra çağıra söyleyesim geliyor. Davranışlarının sorumluluğunu almadığın, hep başkalarını suçladığın yıllardaki cehaletin verdiği hafiflik hissi fena mıydı? Yalnız kalmaktan darlandığım an, eski sevgilime dönerdim mesela. Sonra ilişkiden sıkılınca nevrotik bi hareketle yeniden kaçıverirdim çocuğun kollarından. Bunun sağlıksız bir ilişki olduğu gerçeği, aklımın ucundan bile geçmezdi. Meğer, kendime tahammül edemediğimden, sırf kendimle sosyalleşmeyi beceremediğimden sürekli flörtlerim oluyormuş. Gönülden gönüle sekerken “Karşımdakini üzer miyim? Kendime yazık eder miyim?” gibi sorular yoktu kafamda. Kendimle sağlıklı bir ilişki kurmadan başkasıyla da mutlu olamayacağımı bilmezdim.
En Büyük Ayıp Kendime
Gecelerce partilerdim, bedenime iyi gelmeyen nice şeyler yapardım. Benim kadar partilemeyen insanlar, bir tık ezikti kanımca. Sürekli bir sosyalleşme halinin de kendimden kaçış olduğunu bilmezdim. Sohbetinden keyif almadığım insanlara tahammül ederken, en büyük ayıbı kendime yaptığımı görmezdim.
Şuursuzca geçen yıllar sonrası, mevzunun yaşadığım olaylardansa benim onlara verdiğim tepkilerle ilgili olduğunu öğrendim. Ve kendi davranışlarıma odaklanmaya başladım. Kendi gerçekliğimle yüzleşirken, “Nereden kalkıştım bu işlere?” dediğim çok oldu. Ama kendinle yüzleşmeye bir kalkıştın mı, geri dönüşü olmadığı için bugün bu noktadayız. İyi ki!
Ex'ten Next Olmuyor, Valla Bak
Geçmişteki sevgiliye dönmek her zaman hata mıdır? – N.V.
Benim deneyimime göre, çoğunlukla hatadır. Şahsen insanların kısa zamanda değişebileceklerine inanmıyorum. Özür dileyebilirler ama bir davranışı dönüştürmek zaman alıyor ve emek istiyor. Dolayısıyla ayrıldıktan az zaman sonra yeniden bir araya gelince ve her iki taraf da psikolojik destek almadığı ya da kendi hataları üzerinde çalışmadığı sürece, ilişki dinamiklerinin gelişeceğini sanmıyorum.
Bence eski sevgili geri dönmek isterse, dışarıda iyice sürtmüş ve ancak benden iyisini bulamadığı için bana geri dönmüştür. Eğer ben kendime yeterince değer vermeyi becerebilmişsem, tek tercihi olmadığım biriyle birlikte olmaya ‘Evet!’ demem. Çünkü ben ve siz, sevgili okurum, bizi bütün ilikleriyle tercih edecek, yalnızca bizi isteyecek ilişkilerde olmayı fazlaca hak ediyoruz. Bu yüzden de ‘Daha iyisini ya bulamazsam?’ korkusuyla eski sevgiliye razı olmayalım. Tam da bizlik olan kişinin yerini, geçmişte denemiş olduğumuzla dolu tutmayalım dilerim.
İçimizden Gelen Bir Reçete Lazım
Frekansını yükseltmek için neler yapıyorsun? – Ö.Y.
Valla, zihnimin içinde beni aşağı çekebilen düşüncelerden arınmadığım ve birtakım duygularımı bastırdığım sürece alkolü bırakmanın, gül koklamanın, et yemeyi kesmenin, kafeinden vazgeçmenin çok da bir getirisi yok bence. Bu tarz taktikleri yapmak insanın bedenine ve ruhuna iyi gelebilir. Ancak yeterli olmaz. Bedenimize, ruhumuza ve zihnimize nelerin iyi geldiğiyle ilgilenirsek elle tutulur bir çözüm buluruz. Hem de elimizde genel geçer bir listedense, ‘bizden’ bir reçete olur. Mesela Google’a sorsak ‘Kahve iyi gelmez, kafein kötüdür’ diyebilir. Ama belki benim için öyle tatlı bir yaramazlıktır ki, bağımlılık yerine bağlılık geliştirmişimdir, o zaman kahve benim için iyidir.
Her birimiz, biriciğiz. Bana neyin iyi gelip gelmediğini başkalarına sormak, yanıtları dışarıda aramak yerine kendime özel bir reçete çıkarmaya çalışıyorum. Üstelik bu reçetenin de her an değişebileceği gerçeğini cebimde tutuyorum. Ki sonra tutarsızlığımdan mütevellit kendime yüklenmeyeyim.
Kendine karşı dürüst olmak, duygularını tanımak ve gerçekliğini bilmek her zaman en önemlisi. Ancak kendini bilen bizi, birliğimizi bilebilir. Bizi bilenin, tevhit bilincinde olanın, frekansı da yüksektir. Bu da ‘şükür’ enerjisinde olmayı getirir. Bence bu söylediklerimi nasıl yapabileceğimize emek vermek, insanın hayatının sonuna kadar üzerine çalışması gereken bir durumdur.
Zamanınla Bencil Olacaksın
Neden detay dinlemekte zorlanıyorum? Ya da neden detaysız anlatamıyor insanlar? – C.C.
Ben de zorlanıyorum, inan. Konuşan kişi, nasıl oluyor da karşısındaki insanın dikkatinin dağıldığını, sıkıldığını okuyamıyor, hayret ediyorum.
Hikaye anlatmak, bir şeyler paylaşmak aslında bir sanat işi. Giriş, gelişme, sonuç önemli. Biraz neşe ve sürekleyici bağlamlar katmak değerli. Bunlar olmadı ve laf biraz fazla mı uzadı? Karşımdaki insanın zamanımdan çaldığı hissine kapılıp kızdığım bile oluyor. Keza bu hayattaki en önemli şey zaman. Neye ve kime zaman ayırdığınla ilgili bencil olmakta da bir sakınca görmüyorum.
Anladığım kadarıyla herkesin hikayesi ya da paylaşacakları kendine çok önemli geliyor ve karşısındakinin de aynı şevkle dinleyeceğini varsayıyor. Öyle de olabilir gerçekten. Ama mevzu gereksiz uzadı ve detaylara girildi mi, karşındaki insanın ilgisi kaçıyor. Bunu da en iyi kendimden biliyorum. Bazen ben de gereksiz uzatıyorum ve karşımdaki insanın dikkatinin dağıldığını her halinden anlıyorum. Bu yüzden de anlatıcılar insanları okuyamayacak kadar kendini anlatma merakında olunca, bu farkındasızlığa bir ‘Dur!’ deme ihtiyacı duyuyorum. Karşımdaki konuşurken ‘Seni takip etmekte zorlanıyorum’ ‘Detaylara girince kayboluyorum’ ya da ‘Daha net olabilir misin?’ gibi yönlendirmeler kullandığım çok oluyor ve işe de yarıyor.
O ya da bu şekilde, insanlar zamanından çalındığında gelen ‘haksızlık’ hissinin farkına bir varsalar, lafı uzatmanın da sınır aşımı olduğunu anlayacaklar oysa…