Siz Çöpünüzü Çatın: Ben Yalnızlığımı Seveceğim
Yalnızlığımı sevmenin ufkundayım.
Birkaç yıldır ilişkilerle ilgili en çok konuşulan konu hiç kimseyle ilişki kurulamaması.
Memlekette love bombing + gaslighting + ghosting kavramını bilmeyen, daha doğrusu yaşamayanımız kalmadı. Herkes insanlara bir şeyler olduğunu iddia ediyor. Kimi bunu sosyal medyanın yarattığı doyumsuzluğa bağlıyor, kimi de şakaya vurup “Ahir zaman ne zorsun!” diyor.
Bu sırada benim gibi hayal kırıklığına uğramaktan yorulan ve yeni bir insan daha tanımaya gücü kalmayan kadınlar bilinçli yalnızlık hareketi diye adlandırılan yeni bir kendi kendinelik akımına dahil oluyor.
Kimse yalnız olmak istemez bu hayatta
“Yalnızlık” içinde barındırdığı hüzünlü duygular nedeniyle insana kendini kötü hissettiren bir kelime. Kimse de yalnız olmak istemez bu hayatta. Bu yüzden bahsettiğim yalnızlık hareketinin “kimsesizlik” anlamındaki yalnızlık olmadığını baştan belirteyim. İnsanlar olarak sosyalleşmeye ve birileriyle iletişim kurmaya her zaman ihtiyacımız var. Yoksa daha ateşi bulamamışken ve kelle koltukta mamut avlarken mağara duvarlarına resim yapmazdık. Buradaki yalnızlık yabancı dilde “solitude” güzel Türkçemizde ise tek başınalık olarak ifade edilen kavramı işaret ediyor.
Aslında hiçbir zaman sosyal sümük olamayan (aşırı sosyalleşen insanlara böyle diyorum), biraz fazla sosyalleşse bataryası patlayan biri olmama rağmen yalnızlıktan da ödüm patlardı benim. Mutlaka hayatımda birinin olması gerektiğini, doğal olanın bu olduğunu düşünürdüm. E hal böyle olunca da hem ilişki denemelerim hem de kendimle ilişkimin sarpa sarıyordu. İnsan doğar, yaşar, büyür, birini bulur, evlenir, aile olur, ölür kadar basit bir döngünün ilk üç maddesini gerçekleştirip geri kalanında tıkanmanın verdiği mahcubiyetle kendimi beceriksiz ilan ediyordum. Lanetli olduğumu düşündüğüm bile oldu.
Ben gerçekten hayatımda birini mi istiyordum yoksa bu sürü psikolojisi miydi?
Yalnızlık korkumun üzerine gitmeye karar verdim. Ben gerçekten hayatımda birini mi istiyordum yoksa bu sürü psikolojisi miydi? Hayatıma birini almaya enerjim var mıydı? Önce kendime zaman ayırmam, kendimi daha iyi tanımam gerekmez miydi? Belki de asıl burada yanlış yapıyordum. Kendime zaman ayırmadan, kendimi tanımadan başka birine zaman ayırmak beni ilişkilerde uçuruma sürüklüyordu. Sonra oturup “ben bu adamla niye görüştüm ki” diye düşün dur. Üstelik cevabı da koca bir boşluk.
İşte burada bende bir kırılma oldu. Dedim ki: Ben bu aralar sadece Melda’yı tanımak istiyorum, bir ona enerjim var. Üç gün sonra hayatımdan çıkacak biri için ilgileniyor taklidi yapamayacağım. Ghost’layamayacağım ya da ghost’lanamayacağım.
Bilinçli yalnızlık, tam anlamıyla böyle bir şey. Bu hareketin ortaya çıkması ve yükselmesinde pandeminin katalizör olduğunu öğrendim. Çok doğru, çünkü dile kolay neredeyse üç yıl pandemi yaşadık. Bunun bir buçuk yılı tamamen kapanmayla geçti. Bu sırada çok yalnız kaldık ve birileriyle temas etmeden yaşamayı rutinimiz haline getirmek zorunda kaldık. Pandeminin ortaya çıkardığı bir diğer durum ise herkesin canının kıymetini anlaması oldu. Açıkçası kendiyle hep zoru olan ben de pandemide kendini sevme, değer verme üzerine düşünmeye başladım. Bu açıdan düşününce bilinçli yalnızlığa pandeminin de beslediği bir akım diyebiliriz.
Ben çok iyiyim böyle, hiç merak etmeyin
Aslında aklımda bilinçli yalnızlık kararına saygı göstermeyen insanları yermek vardı. Benimle ilgilenen biri olduğunda arkadaşlarım tüm iyi niyetleriyle “Ay belki sevgili olursunuz!” diyor. Ben de bunu istemediğimi, hayatımın bu döneminde kendimle mutlu olduğumu ve aşktan alev almadığım sürece bunun olmayacağını söylüyorum. Onlar da bu kararımın nedenini sorguluyorlar. Bir de bu karara saygı duymayıp üzülenler hatta bundan kendilerine pay çıkarıp çöpçatanlığa soyunanlar var. Neyse ki benim hayatımda öyle bir karakter yok ama “Bu da evlenemedi. Hep yalnız, bir dikiş tutturamadı.” diyenler mutlaka vardır çevremde. Yazının başında da bahsettiğim gibi eskiden bu "dikiş tutturamama" olayını ben de bu tanımla alıp, kendi yalnızlığıma üzülüyordum. Ama şimdi büyüdüm ve geliştim. "Ben çok iyiyim böyle, hiç merak etmeyin. Siz çöpünüzü uzakta çatın, ben o sırada bilinçli yalnızlığımı seveceğim" diyebiliyorum bu tarz insanlara ve kendime. Evet, bilinçli yalnızlık hareketi bu konu özelinde kendimle diyaloğumu da değiştirmiş durumda. Artık iç sesim bana karşı suçlayıcı bir ton kullanmıyor, "tek yapamayan sensin" cümleleri kafamın içinde sürekli olarak yankılanmıyor.
Son zamanlarda manifestlerin çok moda olduğunu ve herkesin bunu en çok aşk konusunda kullandığını biliyorum ama bana bir şeyleri salmak daha etkili bir etki yaratıyormuş gibi geliyor. Manifestlerle doğru kişiyi evrenden talep ettikçe o enerjiyi sıkıştırıyoruz ve evren de inadına ruh eşimizin en uzak versiyonlarıyla uğraştırıyor bizi gibi geliyor. Bu kadar talep gelince evren de error veriyor olabilir.
Bir de nacizane fikrim hayatta yalnız kalmayı bilen, sağlıklı bir yalnızlık bilinci olan insanlar daha doğru duygusal ilişkiler kurabilir gibi geliyor bana. Yalnızlık fikrinden korkmak benim yanlış insanlara ve yanlış ilişkilere sarılmama sebep olmuştu. Çevremde de yalnızlık korkusuyla ilişkisinin bitişini kabullenemeyen, hatta biten ilişkilerini takıntı haline getiren çok kişi oldu. Hepsi dönüp dolaşıp kendimizle sağlıklı bir yalnız kalma halimiz olmamasına bağlanıyor.
Tabii her şeyin olduğu gibi yalnızlığın da fazlasının zararı olabilir. Kendimden örnek verirsem yalnızlık düşüncesiyle barıştım ve onu keyif alabileceğim bir kendi kendinelik haline dönüştürdüm. Duygusal anlamda kimsenin vaktini çalmıyorum veya kimseye de boş yere vakit harcamıyorum. Ama son zamanlarda bu yalnızlık hali çok konforlu gelmeye başladı. Hayatımda birinin olma düşüncesi "kim uğraşacak şimdi ya" sorusu yaratıyor. Ya da belki de yaşadığım olumsuz deneyimler beni aşka inancı kalmayan birine dönüştürmüştür ama ben bunu bilinçli yalnızlık hareketine yüklüyorumdur bilemiyorum. Şimdilik sadece bilinçli yalnızlığımdan keyif almaya bakıyorum.🙂