Confessay: Evinden Çıktığımda Havada Yürüyor Gibiydim
Kitaplar arasında dolaşırken birden bir elin pantolonumdan içeri girerek, popomu avuçladığını hissediyordum. Etraftan utanıyor ama mutlu oluyor, onu durdurmaya çalışıyordum. Fakat bir nişanlım olduğu fikri de aklımdan hiç gitmiyordu.
Murat’la tanışmalısın, tam senin kafanda biri” dediğinde nişanlımın en yakın arkadaşı, eminim ki onunla gizli bir aşk yaşayabilme potansiyelimizi öngörememişti. Nişantaşı’nda bulunan eski bir apartman dairesinde amatör tiyatrolarının ilk okuma provası yapılacaktı. Geç kalmadan en büyük tutkum olan tiyatro sahnesinde yer alabilmek için o okuma provasına zamanında yetişmeliydim.
Öncesinde Levent’te bulunan ofisimden çıktım. İnsanların omuzlarına çarparak yürüdüm. Taksiye bindim, Nişantaşı’nda indim. Okumanın yapıldığı daireden içeri bütün günün yorgunluğuyla girdim. Sonunu getiremediğim, sorunlu ilişkimi ardımda bırakmak ve biraz olsun kafamı dağıtmaktı amacım. Oldukça gösterişsiz ama dikkat çeken girişimle birlikte oyunun yönetmeni Murat’la göz göze geldik. Ve daha o andan itibaren onunla birlikte olacağımı biliyordum.
Bu Akşam Sende Kalabilir miyim?
Haftanın üç günü, iş çıkışlarında buluştuğumuz küçük bir topluluk olmuştuk. Bütün kış boyunca o daireye her girdiğimde sanki paralel bir evrende gibi, hak ettiğimi düşündüğüm bir ilgiyle karşılaştım. Hislerimiz karşılıklıydı. İkimizi de tanımayan insanlar sürekli aramızdaki çekimden bahsediyorlardı. Sanırım ikinci haftanın sonuna doğruydu, artık birbirimizi kısmen tanıyorduk. En azından bir nişanlım olduğunu biliyordu.
Provalara ara verdiğimiz bir anda onu yalnız yakaladım. “Bu akşam sende kalabilir miyim?” diye bir cümle çıktı dudaklarımdan. Planlanmayan ama volkanik bir patlama gibi kaçınılmaz olan… “Emin misin? Peki ona ne diyeceksin?” dedi, “Her şeyi bilmek zorunda değil. Zaten nerede olduğumu umursadığını pek sanmıyorum. Ayrıca bu soruyu sorduğuma göre demek ki ne diyeceğimi de düşünmüşümdür” diye cevapladım. “ Tamam, çıkışta benim arabayla gideriz” dedi. Popomu ısıtan ön koltuğa oturduğumda sıcaklığı tüm hücrelerimde hissetmeye başladım. Setüstü’ndeki evine gittik. Bir şarap açtık. Koltuğa oturduk. Ve ağlamaya başladım.
Kalbimi Ona Açtığımı Bilerek Birlikte Olduk
Bana olan ilgisini en başından hissettiğim bu adam yerine neden nişanlım yoktu diye sorgulamaktan kendimi alamıyordum. Neden ağladığımı sorduğunda ona sevgilimle olan sorunlarımı anlattım. Konuştukça içimdeki bütün yaralar hafifledi. Bütün kalbiyle dinledi, üzülmemi istemiyordu, bunu hissediyordum. Yanağımı okşadı. Şefkatiyle rahatladım. Devam etsin istedim. Zarafetle etti. Beni kırmadan, en hassas noktalarımı, kalbimi ona açtığımı bilerek o gece birlikte olduk.
Kahverengi kadife koltuğunun yastıklarını yere indirdik, en sevdiği film olan ‘As Good As It Gets’i açtı. Jack Nicholson’ın Helen Hunt’a bir restoranda yaptığı kompliman sahnesine ilerledi. “Burayı iyi izle, seni tanıdığımdan beri bu sahneyi aklımdan çıkaramıyorum dedi. Ağzında bir sürü laf geveledikten sonra şöyle söyledi Nicholson: “Daha iyi bir adam olmak istememi sağlıyorsun.” Ona baktım. Sanırım bu da benim hayatımda aldığım en iyi iltifattı. O gece sarılarak uyuduk.
Ben Güneşin Kızıyım
Sabah uyandığımda çıplak omuzlarına dokundum. Uzun yıllardır birlikte olduğum sevgiliminkinden ne kadar da farklılardı. Uyandı, gözlüğünü verdim, taktı. Yüzüme baktı tebessümle. Ayağa kalktı, beni pencerenin yanına çağırdı. Gün yeni doğuyordu. Güneş ışıkları yere vuruyordu. Çapraz örülmüş parkenin üstüne oturdum. Tam güneşin ısıttığı yere. Çıplaktım. “Neden yere oturdun?” dedi. “Ben güneşin kızıyım” dedim. “Onun sıcaklığını hissetmeyi seviyorum.” Gözlerimi kapattım.
Yanıma oturdu, karşımızda Boğaz manzarası varken bana bakmayı, iki mememin ortasını okşamayı tercih etti. “Buradan kıpırdama” diyerek kalktı. Amerikan mutfağına giderek kahve demledi. Bütün gün kitaplardan ve filmlerden konuştuk. Bütün benliğim, zihnim, bedenim, arzularım öyle beslenmişti ki, evinden çıktığımda havada yürüyor gibi hissediyordum. O ise güneşin değdiği yerlerde oturmayı alışkanlık haline getirmişti.
Gizli Buluşmaların Coşkusu
Gizli buluşmalarımız birkaç ay devam etti. Provalarda kimseye çaktırmadan, sahne arkasına geçip uzun uzun öpüşüyorduk. Bazen o benim iş yerime geliyordu ve öğle aralarında annesinin hemen arka sokakta bulunan boş evine kaçıp sevişiyorduk. Bazen ben onun iş yerine Galata’ya gidiyordum. Bir kahve içip oradaki bir kitabevini dolaşıyorduk. Sokaklarda, bir tanıdık görecek kaygısıyla birbirimize kısıtlı dokunabilmenin coşkusundaydık. Kitaplar arasında dolaşırken birden bir elin pantolonumdan içeri girerek, popomu avuçladığını hissediyordum. Etraftan utanarak ama deli gibi mutlu olarak onu durdurmaya çalışıyordum. Ben 20’lerimin başlarındaydım, o 30’larının sonlarında. Aramızdaki yaş farkı, liseli aşıklar gibi oluşan o tutkuda yok oluyordu sanki. Yoksa tüm bunlar ilişkinin yasaklığından mıydı?
Sokak Lambasının Altında İki Adam
Bir gece prova çıkışı beni Beyoğlu’nda bir oyun izlemeye davet etti. İletişimimizin neredeyse kalmadığı nişanlıma bütün tiyatro ekibiyle olacağımızı söyledim. Oysa sadece ikimizdik. Nişanlım, çıkışta beni almak istediği için nereye gittiğimizi sordu. Buna gerek olmadığı ve onu görmek istemediğim çıktı ağzımdan. Israr etti. Adresi verdim, saati söyledim. Murat’la önce pizza yemeye, sonra da tiyatro oyununu izlemeye gittik. Sürekli temas halindeydi. Nişanlımın varlığını biliyor ama sanki bunu reddediyor, yüzleşemiyor gibiydi. İlişkimizin sürdüğü birkaç ay boyunca bana onunla ilgili tek soru sormadı.
Oyun bitti. Dışarı çıktık. Beyoğlu’nun bu ara sokağında, sokak lambasının altında iki adam duruyordu. Biri aslında deli gibi sevdiğim ama sevgisini asla gösteremeyen nişanlım. Diğeri tüm tutkusunu bana aktaran, romantik ve sürprizlerle dolu aşığım. Aralarında seçim yapmam gerektiğini o an anladım. Nişanlımın bu sahneyi görmesini planlarken yapmıştım aslında bu seçimi. Beni başka bir adamla görmesini, bundan rahatsız olmasını ve beni geri kazanmak için bir şeyler yapmasını istiyordum. “Hoşça kal, haftaya provada görüşürüz” dedim. Nişanlımın yanına doğru giderken, Murat’ın hüzünlü gözlerle arkamdan bana baktığını biliyordum. Ertesi gün kendimi boş bir bavul gibi hissettim. Her kadının yaptığı gibi saçlarımı kestirdim.