Cümleyi Biz Devam Ettiriyoruz

Kim St. Clair Bodden, 35 yıldır Hearst’te çalışan bir efsane. Altı kıtada yayımlanan 250’den fazla dergi edisyonunun ana hattını belirleyen, Cosmopolitan’ın kalp atışlarını koruyan kadın. Tepeden tırnağa bir Cosmo kadını: Eğlenceli, korkusuz, yaşsız, güçlü ve müdanasız. Merak eden, dinleyen, yargılamayan, harekete geçen. Ve en önemlisi başka kadınların da parlaması için alan açan biri.
Ben de o kadınlardan biri olacak kadar şanslıydım. Geçtiğimiz haftalarda İstanbul’a geldiğinde, ilk kez yüz yüze tanıştık. Ama bizim hikayemiz ondan önce başlamıştı. Size biraz ondan ve ondan önce gelen bir başka büyük kadından, Helen’den bahsetmek istiyorum.
Sekiz ay önce, Cosmopolitan Türkiye’nin yayın yönetmenliğine getirildiğimde, Kim’e bilgisayar ekranının ardından hayallerimi anlatıyordum: Cosmo, Türkiye’deki genç kadınlara kendi hikayelerini yazma ve hissettikleri gibi yaşama cesareti verecek bir alan olmalıydı. Sözlerimi dikkatle dinledikten sonra gözlerimin içine bakarak şöyle dedi: “Cosmo ruhunu gözlerinde görüyorum. Bu sadece bir dergi değil 60 yıldır dünyanın dört yanında kadınlara cesaret veren bir miras. Kurduğumuz hayaller, bir başkasının gerçeğine ilham olabilir.”
Bahsettiği o mirasın köklerinde elbette Helen Gurley Brown vardı. 1965’te Cosmopolitan’ı baştan yaratırken, kadınlara çok net bir şey söyledi: Başarı, eğlence, seks, bağımsızlık, aşk ya da kendi gibi olma hakkı arasında bir tercih yapmak zorunda değilsiniz, hepsi sizin olabilir. 32 yıl boyunca dergiyi yönetirken hep iç sesine güvendi. Cesurdu, komikti, devrimciydi. Kadınlara “oyuna katıl” değil, “kendi oyununu kur” dedi. Feminizmi bir meydan okuma değil, başka kadınlara yer açma biçimi olarak gördü.

Mücadelesini bağırarak değil duyarak, çatışarak değil inşa ederek verdi: Daha fazla yer, daha fazla ses ve daha fazla ihtimal yaratarak. Ruju hep dudağındaydı, dekoltesi herkesten bir düğme daha açıktı; ama hep işinin başındaydı.
Ve oyunu değiştirdi. İşte Kim, o dönemde Helen’in en yakın yol arkadaşlarından biriydi. Helen’in vizyonunu, sesini, Cosmo tonunu onlarca yıl boyunca dünyanın dört yanına taşıyan kişiydi. Helen, Kim’in mentoruydu. Kim de benimki oldu. Ve sonunda, New York’tan İstanbul’a geldi. Bizim ofise. Ekiple tanıştı, planlarımızı dinledi. Ona altı sayıdır neler yaptığımızı anlatırken, biz de kendimize dönüp ilk kez şöyle bir baktık.
Bir yandan kapak çekiyor, içerik yazıyor, araştırma yapıyor manifesto hazırlıyor, etkinlik düzenliyor, gece partiye gidiyoruz. Uyanır uyanmaz sayfa düzeltiyor, sonra sete koşuyoruz. Gündüz röportaj yapıyor, akşam sokak çekimi için çanta taşıyoruz. O kadar çok kadınız ve o kadar çok birlikteyiz ki, artık aynı anda regl oluyoruz. Toplantılarımızı çoğu zaman sekizinci kahvemizin eşliğinde yapıyoruz. Bazen bir cümleyi üç saat tartışıyoruz, bazen çalışmaktan ağlıyoruz sonra hep birlikte gülmeye başlıyoruz.
Kimse “mesai saati” diye bir şeye inanmıyor. Çünkü burada herkes bir hayale çalışıyor. Cosmopolitan Türkiye bizim için bir dergiden fazlası. Burası korunması gereken bir kurtarılmış bölge. Olduğun gibi olmanın, birlikte güçlenmenin ve “neden olmasın?” diyebilmenin yeri. Çünkü burada sesimizi kısan, sınır çizen, “öyle olmaz” diyen kimse yok. Bağımsız bir medya yapısının içinde, kendi kararlarımızı alıyor, kendi cümlelerimizi kuruyoruz. Cosmopolitan Türkiye’yi, The Voice Medya çatısı altında — Ali Tufan Koç ve Dilek Aydın Oransal’ın inşa ettiği yapı sayesinde — özgürlükten ödün vermeden kurduk. Bu, bu ülkede kolay bir şey değil.
Türkiye’de özgür kalabilen bir medya alanı yaratmak, özellikle de kadınlara dair cümlelerin onlar adına kurulduğu bir ortamda kendi sesinle konuşmak cesaret gerektiriyor. Her sayıda, her kapakta bu alanı korumamız gerekiyor. Şunu net hissediyorum: Kadınlar kısa sürede büyük sıçrama yaptı. Çünkü bu erkek egemen sistemde kendimizi hep daha fazla geliştirmek zorunda kaldık. Daha çok çalıştık. Bitmeyen challenge’lar, belki de bugünkü farkın asıl sebebi oldu.
Kim bilir? Gen Z buna “era of women” diyor; çok haklılar. (Also, working with Gen Z women? Obsessed.) Neyse… Helen’in başlattığı o cümle, şimdi bizde. Ve nokta koymaya hiç niyetimiz yok.
Öptük!
Işıl Cinmen
Genel Yayın Yönetmeni