Tacize, İstismara ve Güç Sömürüsüne Karşı: Her Sesin Bir Gücü Var

Bazen bir ses, koca bir sessizliği yırtar. Sanat dünyasında başlayan ifşalar tam da böyle bir kapı araladı. Son günlerde özellikle sosyal medyada, birçok kadın yaşadığı taciz, istismar ve şiddet deneyimlerini açıkça paylaşmaya başladı. Fotoğrafçılar ile modeller arasındaki güç dengesizliği; “sanat”, “profesyonellik” ya da “portfolyo oluşturma” bahanesiyle istismara dönüştürüldü. Reşit olmayan bireylerle uygunsuz iletişim kurma girişimlerinden çekim sırasında rızasız fiziksel temasa, şantaj ve manipülasyondan pornografik yönlendirmelere kadar birçok iddia dile getirildi. Bu tablo yalnızca bireysel suistimallerden ibaret değil; yıllardır fısıltıyla paylaşılan bu deneyimler artık alenen yazılıyor ve sektörün suskunluğu da ifşa oluyor.
Kulislerden, setlerden, galerilerden yükselen paylaşımlar yalnızca bir alanı değil, hayatın her köşesine sinmiş karanlıkları yeniden aydınlatmaya başladı. Birimizin anlattığı hikâye, diğerimizin konuşmasına alan açtı. Hepimiz biliyorduk ama yine gördük ki istismar, taciz ve şiddet uzun zamandır konuşulmayı bekliyordu.
İfşa bir utanç değil, bir özsavunma biçimi. Çünkü yıllardır mağdurlar utandırıldı, susturuldu, küçümsendi hatta suçlandı. Fail ise görünmez kılındı.
Mağdur suçlayıcılık tam da bu: yaşanan şiddetin sorumluluğunu failden alıp mağdurun omzuna yüklemek. Oysa hayır, hayırdır. Cinsel şiddet ve istismar her zaman failin tercihidir.
Birçok kişi, yaşadığı istismar yüzünden suçluluk duygusu hissetmeye itildi. “Acaba benim yüzümden mi?”, “Ben mi yanlış anladım?” sorularını kendine defalarca sordu. Oysa bu suç onların değil. Onay, net bir evettir; ima edilmez, kurulmaz, manipüle edilmez. Onay inşası—rıza yaratıyormuş gibi gösterilen her adım—bir cinsel şiddet biçimidir.
Şimdi yine, birbirimizin sesine yaslanarak sesimizi yükseltiyoruz. Her alanda failler ifşa ediliyor, maskeler düşüyor çünkü birimiz anlattığında, diğerimiz susmamaya karar veriyor.
Kadının beyanı esastır. Tarih boyunca kadınların yaşadıkları sürekli şüpheyle karşılandı. Beyan bir delil değil, bir başlangıçtır. Birinin yaşadığı tacizi anlatabilmesi, daha en başta inanılmayı hak eder. Çünkü inanılmayan her beyan, bir sonraki suistimalin önünü açar. Her beyan, yeni bir dönüşümün kapısını aralar.
Bu ifşalar yalnızca bireysel adalet arayışı değil, kolektif bir dönüşümün kapısı. Hepimiz bir araya geldiğimizde, faillerin arkasına sığındığı o “sessizlik duvarı” çatlamaya başlıyor. Her yeni ses, bir diğerine güç oluyor. Birimizin hikâyesi hepimizin mücadelesine dönüşüyor.
Her sesin bir gücü var. Birlikte konuştuğumuzda, bu güç sadece yankı değil; adaletin, güvenin ve değişimin ta kendisi oluyor.