Dedikodunun Kötü Şöhretini Yok Etmeye Geldik

Yıllardan 2017 falan, Timothée Chalamet, ‘Ladybird’, ‘Call Me By Your Name’ ve ‘Beautiful Boy’ gibi filmlerle Hollywood’un yeni “sevgilisi”. Dünyayı ve pop kültürü fırtına gibi etkisi altına alan bir Chalamet hayranlığı söz konusu.
Kiminle beraber? Ne giyiyor? Saçlarını o salaş ama dağınık olmayan şekilde nasıl yapıyor? Onu kendime nasıl aşık edebilirim? Nasıl karşılaşabiliriz gibi sorular havalarda uçuşuyor.
Ancak benim ve benim gibi yaklaşık 1000 (bu sayıyı kafadan attım) New York Üniversitesi öğrencisinin gündeminde tamamen farklı bir konu var: Chalamet’in 2015-2016 öğretim yılında Gallatin departmanında öğrenciyken beraber olduğu insanlara klamidya (bel soğukluğu) aktardığı düşünülüyor. Bu dedikodu, 2020 yılında sosyal medyada viral oluyor.

Dedikodunun bir hayranın yazdığı fan fiction’dan çıkma bir hikaye olduğu ve Reddit gibi farklı sitelerde paylaşılmış ve yalan olduğu belirtilmiş olsa da, sosyal medya işini çoktan yapmış, bu bilgi de çoktan bir grup insanın aklına, Chalamet’in fotoğrafını her gördüğümüzde hatırlayacak kadar kazınmıştı.

Okul dedikodusundan nasibini alan Timothée Chalamet ile ilgili aklımda asla değişmeyecek bir bilginin kalmasının yanında, kendimde ve çevremde klamidya ile ilgili bir bilinçlenme süreci gerçekleşti. İşte bu, sevgili okurlar, dedikodunun gücünün küçük bir örneği! Ama bu kelimenin peşine tam anlamıyla düşmek için tarihte epeyce bir geriye gitmemiz gerekiyor.

Antropolog Robin Dunbar, 1996 yılında yayımladığı ‘Grooming, Gossip and the Evolution of Language’ kitabında, dilin kendimiz ve çevremizle ilgili bilgi paylaşmak için geliştiğini ve dedikodunun da "sosyal bir uhu" olduğunu yazıyor.
Bir Dayanışma Biçimi
Dedikodunun tarihi 12. yüzyıl öncesine kadar gidiyor. ‘Gossip’, yani dedikodu, ‘godsibb,’ yani god (tanrı) ve sibb (kardeş) kelimesinden türüyor. Ortaçağ’da kiliselerin dedikodunun ahlaki açıdan bir problem teşkil etmediğini belirttiğini hatta bazı kilise vaazlarında kullanıldığını görüyoruz. Marksist feminist akademisyen Silvia Federici, ‘Cadılar, Cadı Avı ve Kadınlar’ adlı derleme kitabında ‘godsibb’ kelimesinin özellikle kadın dostluklarını temsil ettiğini belirtiyor. Kadın dostlar birbirlerine ‘gossip’ derlermiş.
Bu kelime, 13. yüzyılda kadınların toplaşması ve dayanışmasının güzel bir temsili. Kadınlar erkeklerden bağımsız bir arada zaman geçiriyor; beraber dikiş dikiyor, kıyafet yıkıyor, kadınlarla çevriliyken doğum yapıyorlar. Bell hooks (dikkat! kendi kimliğinden düşüncelerine kaydırmak için özellikle küçük harflerle yazmayı tercih etti.) ‘Hep Aşka Dair’ kitabında dedikodunun kadınlar için bilgi ve güç olduğunu ekliyor. Ataerkil toplumlarda kadının kendi düşüncelerini, bildiklerini paylaşmak için rahat hissettikleri zamanın, dedikodu yaptıkları zaman olduğunu belirtiyor. Çünkü karşı tarafı sinirlendirmemek ya da düzeni bozmak istemeyen kadın figürü, doğru gördüğü bir anda dedikodu ile gerçek düşüncelerini paylaşıyor.
Konuşan Kadın Tehlikesi
Dedikodu, kadınların bir araya gelmesine, dostluğuna, fikir paylaşımına destek olan bir araca dönüştükçe, toplumun geri kalanı huylanmaya başlıyor. Şok(!) 17. yüzyıldan itibaren "dedikodu" boş konuşma ve sır paylaşma olarak algılanmaya başlıyor. Bu da özellikle kadınların cadı avlarının hedefi haline geldiği döneme rastlıyor.
1547 yılında kadınların toplanıp konuşmasının yasaklandığı ile ilgili bir bildiri yayınlanıyor, hatta dedikodu yapan kadınlar için özel bir ceza bile var. 'Scold's bridle' adı verilen metal bir kafes, dedikodu yapan kadının kafasına geçirilip, konuşmasını engelliyor. Anlayacağınız bir araya gelip, fikirlerini paylaşan kadınlara duyulan korku çok eskiye dayanıyor. Kadınların konuşmalarını "değersiz" ve "boş" olarak damgalayıp "dedikoduyu" kötüleyerek, kadınların susturulmaya çalışıldığını görüyoruz.
Sağlıklı Bir Yaşam İçin Dedikodu
Dedikodunun giderek değişen dünyasında günümüzde neredeyiz? The Atlantic'de yayınlanan bir makalede, dedikodunun sadece yüzde 3-4'ünün kötü niyetli olduğu, geri kalanının iç rahatlatma ve bilgi paylaşımı olduğu öne sürülmüş. Bunun da birleştiriciliği göz ardı edilemez. Üçüncü bir kişi hakkında negatif hislerini paylaşan iki kişinin, pozitif hislerini paylaşmalarına kıyasla birbirlerine çok daha yakın hissedebileceği belirtiliyor.
İçimizi yakınlarımıza boşaltmak, bilgi akışını sağlamak bizim için sağlıklı bir adım. The Guardian'ın sağlıklı dedikodu rehberinden ilhamla derlediğim ve deneyimlediğim birkaç sağlıklı dedikodu tavsiyesinde bulunmak istiyorum:
-Yakın bulduğunuz ve güvendiğiniz insanlarla dedikodu yapın.
-Başkası hakkında bilerek yanlış bilgi paylaşmayın.
-Dedikodu nedeninizi belirleyin: İç boşaltma, bilgi paylaşma, birini uyarma…
-Kötü bir niyetiniz var mı, bunu anlamak iyi olabilir.
-Her şeyde olduğu gibi abartmayın, fazlası fazla. Elinizdeki bilgiyi doğru kişilerle, doğru zamanda, doğru nedenler için paylaşın.
-Yanlış anlaşılması riskine karşı mesajla dedikodu yapmamaya çalışın.
Yazının başında paylaştığım Timothée Chalamet dedikodusuna gelecek olursam, o sanırım kötü dedikodu örneklerinden biri oluyor. Ama bizi güldürdü mü? Güldürdü. Klamidya ile ilgili bilinçlendirdi mi? Bilinçlendirdi. O zaman bu dedikodu toplum için yararlı Chalemet için rahatsız edici olarak tarihte yerini alacaktır...