Şeffaf Giyelim Şeffaf Konuşalım
İnanır mısınız, 2024 yılındayız ve transparan sahne kostümleri hâlâ “olaylar olaylar” yaratıyor, kıyametler koparılıyor.
İnanır mısınız, 2024 yılındayız ve transparan sahne kostümleri hâlâ “olaylar olaylar” yaratıyor, kıyametler koparılıyor. 65 sene önce ilk şeffaf kostümü giyen Sevim Çağlayan da ne tuhaf ki aynı şeyleri yaşamıştı. Gerçekten insan hayret ediyor.
Yaklaşık beş senedir zorlama, suni ama bir o kadar da gürültülü bir transparan sahne kostümü gündemidir gidiyor. Ezelden beri mustarip olduğumuz toplumsal hafıza kaybından nasibini alan bir magazin muhabirinin Gülşen’e “Son zamanlarda kıyafet denilince cesareti siz temsil ediyorsunuz” yorumunu yapması ve yıllardır “cesur” elbiselerle sahneye çıkan sanatçının cevaben “Kaç yaşındasınız?" sorusuyla muhabiri tiye alması üzerine başlayan süreç dallanıp budaklanıp bugüne dek geldi. Oysa Türkiye’de transparan kostüm devrimi bundan 65 sene önce 1959’da “Şahane Kadın” lakabıyla tanınan assolist Sevim Çağlayan tarafından anlı şanlı bir biçimde zaten yapılmıştı.
Ahlakçılar Korosu
Pandemi yasakları sonrası sahnelere dönen Gülşen’in birbirinden şık transparan kostümleri içerik sıkıntısı çeken magazin basını tarafından hedef gösteren başlıklarla servis edildi. Gündeme gelmek ve ne kadar muhafazakar olduklarını kamuoyuna beyan etmek konusunda kıran kırana bir yarış içine giren Demet Akalın, Işın Karaca, Seren Serengil ve İzzet Yıldızhan gibi isimler işi bir stil eleştirisinden çıkarıp ahlak tartışmasına döndürdü.
Gündemi 15 Yıl Önceden de Yaratmıştı
Üzerinde giderek yoğunlaşan haksız ve hadsiz baskıya rağmen kendi olmaktan vazgeçmeyeceğini “Özgür bir birey olarak ne giyeceğime ben karar veririm” açıklamasıyla ilan eden Gülşen, bu dik duruşunun bedelini kısa süre sonra ödemek zorunda kaldı, biliyorsunuz.
Ona 2019’da “son dönemlerde” cesur kostümler seçtiğini söyleyen muhabire verdiği tatlı sert yanıt boşa değil tabii. Gülşen tüm bu tartışmalardan yaklaşık 15 sene önce 2005’in yaz aylarında bir başka transparan elbiseyle zaten gündem yaratmıştı.
Britney ve Gülşen
Sarışınım şarkısının klibi için Britney Spears’ın efsanevi Toxic klibinde yer alan pullarla bezeli “look”un (çoğunluğun zannettiğinin aksine Spears’ın bu look’u transparan bir tulum değil, Britney’nin çıplak bedenine yapıştırılan pırlantalardan ibaretti) bir benzerini, Nur Yerlitaş’a diktiren Gülşen çok geçmeden RTÜK’ün gazabına uğramış ve klibin yayını durdurulmuştu.
2005’te birkaç hafta gündemi meşgul edip unutulan bu transparan kostüm tartışmasının 2019-2024 arasında yaklaşık beş sene sürdürülmesi, ana akım medyanın içinden geçtiği suni muhafazakarlaşma döneminin bir göstergesi sayılabilir.
Gülşen’in “kişisel şeffaflık tarihi” bir yana, medyanın bu tip sahne kostümlerini sanki
ilk defa deneniyormuş gibi haberleştirmesi, gerçekten saçma. Öte yandan kendi tarihini neredeyse her on yılda bir unutan ya da farklı anımsayan bir ülke olduğumuzu göz önünde bulundurunca bu durum maalesef bir o kadar sıradanlaşıyor.
Gelin hep beraber B12 takviyesi niyetine bir hap bilgi ile toplumsal hafızamızın bu kayıp veya kasten hatırlatılmayan “şeffaf” parçasını bir miktar netleştirelim.
Göl Gazinosu'nda Bir Venüs
1959’da, gazinoların altın çağı denebilecek bir dönemde Ankara Radyosu’ndan sahneye geçen ses sanatçısı Sevim Çağlayan, şova müsait bu yeni icra alanında rakiplerinden sıyrılmasını ve tarihe geçmesini sağlayacak bir hamle yapıyor. Aynı zamanda menajerliğini de yapan eşi eski basketbolcu, aktör ve yönetmen Yılmaz Gündüz’ün önerisiyle, Hayat Mecmuası’nda gördükleri Jayne Mansfield’in memeleri ile genital bölgesini pullarla örten balık etek transparan kostümünü, Göl Gazinosu sahnesinde tatbik etmeye karar veriyor.
Devasa bir istiridye kabuğunun içinden Venüs gibi çıkarak başladığı programında giydiği bu şeffaf elbise, dev bir olay yaratıyor. Bu ilk deneme, Çağlayan’ın “ahlaka mugayir” davranışta bulunmak suçlamasıyla emniyette ifade vermesi, gazinonun ise kapısına kilit vurulmasıyla sonuçlanıyor. Ama elbette hikaye burda sona ermiyor. Kısa süre sonra tekrar açılan gazinoda Sevim Çağlayan, Ankara gecelerine Venüs gibi doğmaya devam ediyor.
İstanbul'a Yarı Çıplak Transfer
Başkentli seyircinin yoğun ilgi gösterdiği assolist, çok geçmeden İstanbul sahnelerine transfer oluyor. İstanbullu gazetecilere kendini tanıtmak üzere Hilton Oteli’nde düzenlediği basın toplantısına üzerinde gazete ve mecmua isimleri yazan bir mayo ile katılan sanatçı, bugünden bakınca epey ilginç denebilecek tespit ve öngörülerle dolu bir açıklamaya imza atıyor. 13 Ocak 1960’taki basın toplantısını haberleştiren Milliyet gazetesinde bulduğum küpürün bir kısmı şöyle: “(Sevim Çağlayan) 30 yıl evvel (1930’lu yıllarda) sıkı sıkı örtülü oldukları halde sahneye çıkan muganniyelerin (kadın şarkıcıların), o zaman tuvalet giymek suretiyle yaptıkları hamleyi, kendisinin şimdi şarkı okurken şeffaf tuvalet giymek suretiyle tekrarladığını söylemiştir. Çağlayan 30 yıl sonra sahneye çırılçıplak çıkarak şarkı okuyacağını belirtmiştir.”
Kadınlar Matinesinin Yaratıcısı
Ankara Göl Gazinosu’ndan İstanbul Kazablanka Gazinosu’na transfer olan Sevim Çağlayan, mekanı her gece hınca hınç dolduruyor ancak gelenlerin neredeyse tamamının erkek olması hoşuna gitmiyor. Birkaç defa sahneden erkek seyircilere eşlerini de yanlarında getirmelerini söylemesine rağmen istediği izleyici kitlesini hemen yakalayamıyor. Bunun üzerine Kazablanka Gazinosu’nun patronunu çarşamba günleri gündüz saatlerinde “hanımlara özel” bir şov sergilemek üzere kapılarını açmaya ikna ediyor. İstanbullu hanımlar yemek servisi olmayan bu özel matineye evlerinde yaptıkları yiyecekleri alıp akın ediyor.
Sahnede bedenini özgürce sergileyen, erkek iktidarının dayatmalarına aldırmaksızın kendi tabiatını şovunun bir parçası haline getiren Şahane Kadın’a yoğun bir ilgi ve sevgi gösteriliyor. İlk defa denenen bu formül o kadar tutuyor ki uzun yıllar devam edecek “kadınlar matinesi” furyasını başlatıyor. Böylece Sevim Çağlayan sahnede şeffaf kostüm giyen ilk ses sanatçısı olmasının yanı sıra kadınlar matinesinin mucidi olarak da eğlence hayatı tarihimize adını altın harflerle yazdırıyor.
İsteyen şeffaf, isteyen opak giysin yeter ki kimse kimseye kendi doğrusunu dayatmaya çalışmasın!
Transparan Yayılıyor
Bu arada Çağlayan, basın açıklamasında 30 yıl sonrası için verdiği vaadi yerine getirmiyor. 1965-1975 arasında Almanya’da yaşayan ve orada sahne çalışmalarına devam eden Çağlayan, Türkiye’ye döndükten sonra eski popülaritesini sürdüremiyor ve köşesine çekiliyor. Hayata gözlerini yumduğu 2000’de öncüsü olduğu şeffaf kostümler sadece sahnenin üzerinde bulunanlar tarafından değil, izlemeye gelenler tarafından da tercih ediliyor. Tarkan’dan Ajda Pekkan’a, Fatih Ürek’ten Seren Serengil’e geniş bir skala içine yerleştirilebilecek her tür rütbeden, her tip müzik türünden icracılar ya da yıldızlar, şeffaf detayları olan kostümleri birer sahne üniforması gibi üzerlerinde taşıyorlar.
Şımarık Kostüm mü?
Peki ne oldu da ilk adımı 65 sene önce atılan, 25 sene önce gayet sıradan ve normal karşılanan bu sahne kostümleri, uçan arabalarla seyahat edeceğimiz zannedilen 2020’lerde şaşırtıcı ve rahatsız edici bulunur oldu? Geçtiğimiz yıl yaz aylarında Cemil Topuzlu Harbiye Açıkhava sahnesinde Mabel Matiz’in konserini izlemiştim. Son yıllarda alanının en popüler, en sevilen isimlerinden biri olarak büyük bir kitlesel desteğe ve dolayısıyla güce sahip sanatçı, sahnede giydiği işlemeli şık transparan kostümler için neredeyse bir özeleştiri verir gibiydi. Bir şarkı arasında yarı şaka seyircilerle hasbihal ederken, bazı hayranlarının ona “Sen bir ozansın. Ne gerek var böyle giyinmene?” diyerek tepki gösterdiklerini ancak bir ozan da olsa “şımarık” kostümler giymeye hakkı olduğunu belirtti. Bence bu açıklamayı yapmasına hiç gerek yoktu.
İzlemek Bir Seçim
Geceler boyunca açık hava sahnesini dolduran, yazdığı şarkıları milyonların ezbere bildiği bir ismin konserine gidenler elbette öncelikle o şarkıları canlı biçimde dinleyip, o kolektif enerjinin bir parçası olmak üzere orada bulunuyorlar. Bunun ötesinde, sahne bir şov işi. O şovu izlemek ise bir seçim. Sanatçının hayalini kurup, büyük bir ekibin katkılarıyla somutlaştırarak bize sunduğu şov tamamen “o” ve ekibinin insiyatifinde. Eğer görsel olarak kendini “şeffaf” bir biçimde ifade etmek istediyse, seksi bir kostümle kendini daha mutlu hissediyorsa bu sırf bazı seyircileri tetikliyor diye sanatçının zorla veya güzellikle hizaya getirilmesini gerektirmez. Tatlı dille yapılmış dahi olsa bu tip müdahalelere boyun eğmek hem sanatçıyı hem de sanatını köreltir.
Tarih Yazanlar: Sevim ve Gülşen
Sosyal medyada ses çıkarmayı çok seven, insanlara ama özellikle de göz önünde olanlara “had bildirmeyi” hobi veya meslek edinmiş bir kitle, “Gülşen Krizi”nin yaşandığı dönemde sık sık şu çıkışı yaptı: “Medeniyet çıplaklık demek değildir. Özgürlük çıplaklık demek değildir.” Elbette değildir. Medeniyet size hitap etmeyen bir tip görselliğe bakmamak, seyircisi olmamayı seçmek ve bunu da sükunetle, saygı çerçevesinde yapmaktır. Kendine uymayanı “ahlaka mugayir” ilan etmek ve özgürlüğünü elinden almaya çalışmak medeniyet değildir. Üstelik işe de yaramaz! Şov, izleyenleriyle, sevenleriyle kaldığı yerden devam eder! Bakınız 1959’da bir gecede sahneden indirilen Şahane Kadın Sevim Çağlayan, eril iktidarın önüne çektiği bentlere aldırmaksızın çağlamaya ve bir su gibi akarak tarih yazmaya devam etti. Tıpkı Gülşen gibi.
İsteyen şeffaf, isteyen opak giysin yeter ki kimse kimseye kendi doğrusunu dayatmaya çalışmasın!