Ahsen Eroğlu ile Hayatın Ona Verdiği Hediyelerin Paketlerini Açıyoruz!
Oyuncu, sanatçı ve sanatın her alanının heyecanlı tutkunu Ahsen Eroğlu ile Cosmopolitan Türkiye’nin dijital özel serisi Vibe Check için kendin olmak, hayatın armağanları ve neşe üzerine sohbet ettik.
Hareketli bir senenin son demlerinde renkli kazaklar içindeki Ahsen Eroğlu ile stüdyodayız. Onunla en son 2021’de ‘Sardunya’ filmi üzerine konuşmak için buluşmuştuk. Zoom üzerinden yaptığımız o röportajda enerjisine hayran kalmıştım, şimdi ise bu hayranlığım 100 katına çıktı. Stüdyoda hopladığı, zıpladığı, Cosmo’nun resmileşme yolunda ilerleyen köpek maskotu Pico ile poz verdiği birkaç saatin sonunda, birlikte fotoğraf seçimleri yaparken oturduk ve sohbet ettik. Ahsen için bu son birkaç sene hareketli geçti: ‘Merve Kült’, ‘Do Not Disturb’, ‘İstanbul Üçlemesi: Meze, Müzik, Muhabbet’, ‘Kübra’ ve ‘Erşan Kuneri’de başrolleri üstlendi. Şimdi ise ‘Deha’ dizisinde güçlü ve istediklerinin peşinden giden Esme’yi canlandırıyor. Tabii oyunculukla da kalmıyor; spor ve sanat Ahsen’i Ahsen yapan en temel yapı taşlarından. Biz de bu röportaj ve çekimde onun en öz, en kendi hali ile buluşmayı hedefliyoruz.
Spoiler alert: Buluşuyoruz da. Ahsen, “Bugüne kadar en Ahsen olan çekimim” diyerek günü kapatıyor. Onun cümleleri, bizim değil, gerçekten.
Çünkü kendimiz olabilmek, kendi renklerimizi ortaya çıkarmak, özümüze sadık olmak ve böyle bir gündemde kendi ışığımızı söndürmeden yaşayabilmek kendimize ve çevremize verebileceğimiz en değerli hediye.
Tabii bunu yapabilmek çok da kolay olmuyor. Ahsen ile de aynen bunu konuşarak başlıyoruz.
Neşeli, güler yüzlü, naif ve saygılı olmanın “acemilik” olarak algılandığı bir dünyada yaşıyoruz. Bunu sen de sıkça deneyimlediğinden bahsetmiştin. Bununla nasıl baş ediyorsun?
Bunun hala etkilerinin devam ettiğini görüyorum hayatımda. O yüzden ben kendimi korumak için, güvenmediğim insanlardan uzak duruyorum. Bana bu tarz yaklaşan insanlardan uzak duruyorum çünkü daha beni tanımadan öyle bir önyargı ile yaklaşıyorsa diğer konuşmalarımızda da önyargılı olabileceği izlenimi bırakıyorlar bende. Sınır çiziyorum.
Çocukluğumda da bu naifliğim yüzünden sürekli bana “çok safsın” etiketi yapıştırılıyordu. Halbuki saf dediğimiz, kelime anlamı olarak, temiz, pure, arınmış anlamı taşıyan bir şey. Ama günümüzde saflığı aptallıkla eşleştirmişiz. Ne kadar öyle olmasa ve saflığı koruyabilmek özel bir şey olsa da…
Biraz dramatik başladık… Renklendirelim! Çorlu’da doğdun, yürümeden önce kalem tuttun, meslek lisesinde grafik tasarım okudun. Sanatın hayatındaki yerinden bahsedebilir misin?
Resim yaparken ben en az 6 saat tuvalete gitmeksizin, yemek yemeksizin, odaklanıyorum. Bu çok nadir yapabildiğimiz bir şey bence. İnsanın kendisini kapatıp bedenini dinlendirmesi gibi, uyku gibi. Hayatın bana verdiği en büyük armağan sanıyorum resim. Resim yapabilmek, böyle bir tutkumun olması. Benim için en büyük armağan; beni besleyen, beni sakinleştiren. Bana çok iyi gelen. En değerli şey resim yapmak, bir fırçayı tutmak, renklerden etkilenmek.
Yani aslında rahatlatmaktan öte bir şey?
Bir ihtiyaç benim için resim. Çizim yeteneği olup da tutkusu olmayan bir insana faydası olmayabilir ama bu tutkum rüyama giriyor. Uyandığımda resim görüyorum, tablo bitirmiş oluyorum. Beni iyileştiriyor, rahatlatıyor, iyi ediyor.
Bunu insanlarla nasıl paylaşıyorsun?
Bazen paylaşmıyorum. Ortak noktamız bu açıdan çok fazla olduğu için Kemal (sevgilisi) ile paylaşıyorum. Fakat çoğu zaman kendime saklıyorum sanırım. Bireysel bir etkinlik ama bu alanla ilgilenen insanların yanında olmaktan hoşlanıyorum. Birbirimize sosyallik anlamında da renk katıyor.
Tabii, sanatını bir de karakterlerinle paylaşıyorsun sanki? Hala senaryoların üzerine illüstrasyonlar yapıyor musun?
Evet, geçen gün evimi taşırken bazı projelerin senaryolarını fazlaca biriktirdiğimi fark ettim. Normalde 1-2 tane tutarken, bir baktım tek proje özelinde 30 tane falan biriktirmişim. Atmaya kıyamıyorum çünkü aklımda kalması için üstüne karakterle ilgili hem yazı yazmışım hem de çizimlerini yapmışım. Bunlar benim için çok özel şeyler. Benim de, o projenin de bir parçası. Sen anılarını unutabilirsin ama o çizdiğin şeyi unutamıyorsun.
Arşivlemeyi seviyorsun.
Kemal bana geçen sene doğum günümde Comet'in ölmeden önce defterlerinde tuttuğu notların derlendiği sınırlı sayıda bir defter hediye aldı. Onu açıp baktığımda Abidin yazıyor, Nazım yazıyor ve aşka, resme, ödemelere dair bir sürü notları var. "Fırça boyalar 100 TL, 180 TL" yazmış. Bunun gibi notlar bizim için önemsizken, bundan bir 20 yıl sonra 30 yıl sonra çok değerli olabiliyor. O yüzden kıyamıyorum atmaya.
Kemal demişken… Konuya onu da dahil ediyorum. İdeal date night'ınız nedir?
Klişe bir cevap vereceğim. Çok güzel fine dining bir yemek olabilir. Orada sohbet olacak, hoş bir yemek, güzel bir sohbet… Karşılıklı sohbet edebilmek ve yemek yiyebilmek önemli. Öyle de olmuştu ilk buluşmamızda.😉
Çok tatlısınız. Gözümde kalpler çıkmadan önce konumuza döneyim ben. Evini taşımaktan bahsettin, nasıl hissediyorsun?
İzmir'e okumaya gittiğimden beri, yani son 12 senede, 10 kere taşındım. Her seferinde adım adım olgunlaştığımı ve büyüdüğümü hissediyorum. Bu son çıktığım evde, artık istisnasız yetişkin hayatına geçtim gibi bir sözle çıktım. Bu sene ciddiyim, çok ciddiyim.
Peki büyümek ne demek?
Küçükken 18 yaşıma geldiğimde bir çok şeyi halletmiş olabileceğimi, istediğim yere varmış olabileceğimi tahmin ediyordum. Büyüdükçe şunu farkettim; nereye nokta koyarsan koy, o hedefe geldiğinde bir şey olacağını sanmak büyük bir yanılgı. Çünkü hayat devam ediyor ve daha iyisini istiyorsun — her şey ile ilgili. O yüzden süreçte keyif almak önemli.
Yani hedefleri koyarken anda kalabilmekten bahsediyorsun.
Ben böyle düşünüyorum. Tek bir hedef değil, birçok hedefe yaymak. Mesela oyuncu olmak istiyordum, bir şekilde sektöre girebileceğimi biliyordum ama antrenörlük yaptığım zamanlar aklıma gelmezdi sette çalışacağım. Ya da resim okumak istediğim zaman yetenek sınavlarına hazırlanırken, antrenörlük yapacağım aklıma gelmezdi. O yüzden biraz bırakmak gerekiyor. Esnek olup gelen fırsatı değerlendirmek sonra karar vermek gerekiyor.
Yeni yıla da şurada bir ay falan kaldı. Yıl başının sana armağanı ne olsun istersin?
Ben bu yıl, kendime daha düzenli bir hayat kurmayı hedefliyorum. Kendime iyi gelecek kişilerle bir arada olmayı hedefliyorum. Beni yoran, rahatsız eden, endişelendiren insanlardan uzaklaşmak, daima pozitif insanları yanıma çekmek istiyorum. Geçen senelerde kendime verdiğim sözlerden biri de ne hissediyorsam onu yanımdaki insanla paylaşmaktı. Hayatımı kolaylaştırdığını fark ettim. Bunu da sürdürmeye devam etmek istiyorum.
Tabii burada ne istediğini de bilmek ve özüne dönebilmek gerekiyor sanırım.
Sen kendi başına ne istediğini sorgulamadığında, mutluluğun hiçbir zaman gelmeyeceğini düşünüyorum. O yüzden olumsuzluklara takılmadan, nasıl dizin kaşınır kaşırsın, o bir istektir, bedeninin ne istediğini hissetmek gerekiyor. İstediğin şeyi hissetmek, mutluluğu getiren şey o.
Bunu yapabilmek inanılmaz bir güç gerektiriyormuş gibi duyuluyor. Aklıma direk Deha’daki karakterin Esme geliyor. O da güçlü bir karakter.
Esme yalnız bir insan. Kimi zaman Devran’dan güç almış ama eninde sonunda yalnızlığı, tek başınalığı çoktan kabul etmiş bir kız bence. O yüzden gücünü kendinden alıyor, sonrasında da Devran'dan.
Sen ve Esme arasında nasıl benzerlikler var?
Esme'nin işi zor ama onun birçok özelliğini kendi hayatımdan eklediğimi görüyorum. Ben de her şeyi tek başıma yaparım. Anlatmam, etmem, araştırırım. İşe koyulurum. Özellikle son yıllarda yanımda bir desteğe ihtiyacım olduğunu hissettiğim zamanlar oluyor. Ben doğru bir şey mi yapıyorum diye sormak istiyorsun. Burada da sevdiklerimin, aldığım psikolojik desteğin ve sanat, spor gibi aktivitelerin rolü çok büyük.
İyi hissetmek için başka ne yaparsın? Kendine hediye alır mısın?
Sanat kitaplarını çok seviyorum, görsel estetiği olan her şey beni mutlu ediyor. Aynı zamanda teknolojik aletlere de bir ilgim var, abim de öyle. Evde kendim yapayım, kendim çözeyim, bıraksanız spor aletimi de masayı da kendim yapacağım. Hep içimde bir üretme isteği var.
Seninle sohbet etmeye devam etmek istiyorum ama sanırım artık bitirmemiz lazım. Son soru! Gelecek planlarında ne var?
Kendime bir atölye kurmak istiyorum. Açacağım anahtarla, içeri gireceğim, çalışacağım çıkacağım. Böyle bir alan yaratma hedefindeyim. Yurt dışında biraz daha donanım artırmak istiyorum. Gencim, enerjiğim, o yüzden biraz daha gezip görmek istiyorum. Öğrenmek ve her alanda genişlemek istiyorum.
Dur! Bir soru daha. Sana sormadığım ve söylemek istediğin bir şey var mı?
Çok klişe geliyor aklıma ama pozitifliğe ihtiyacımız var dedik ya, bazen gülümseyelim. Unutmayalım.
Künye
Genel Yayın Yönetmeni: Işıl Bingül Cinmen
Fotoğraf: Melis Albayrak
Video: Dilek Altan
Kreatif Direktör/Görsel Direktör: Müge Güven / Serli Gazer
Röportaj: Yasmin Güleç
Moda Editörü: Kumru Kermen
Artwork: Ataberk Kaçar
Saç: Engin Aktaş
Makyaj: Nars Pro Makeup Artist @candemirkurt
Prodüksiyon: Emine Ciğer & Rabia Demirelli
Fotoğraf Asistanı: Melih Aran
Manikür: Fatoş Başpınar
Prodüksiyon Asistanı: Ozan Erdem Bahtiyar, Doruk Efe Çamlı
Moda Editörü Asistanı: Rüya Tekçe, Gizem Çıldız