Sude Alkış’ın Yaratıcı, Gerçek ve Özgün Hikayesi

Sude’nin enerjisi ekrandan taşıyor, samimiyeti ise izleyelenlere dokunuyor. Peki, bu özgün dünyanın sırrı ne?
Fotoğraf: Yağmur Genç
Fotoğraf: Yağmur Genç

Sude Alkış’ın doğallığın ve yaratıcılığın iç içe geçtiği eğlence dolu evrenindeyiz. Onun videoları, bazen kahkaha dolu anlarla, bazen de içten bir samimiyetle izleyicisini yakalıyor. Günlük vlog'larından yaratıcı içeriklerine, özgün editlerinden enerjisiyle sürükleyen paylaşımlarına kadar her detay, Sude’nin kişisel bir hikayenin yansıması. Kendi kurallarını koyan, özgünlüğünden ödün vermeyen ve sosyal medyada bir fenomene dönüşen bu renkli dünyanın kapısını aralıyoruz. Onun için içerik üretmek yalnızca bir iş değil, aynı zamanda kendini ifade etme biçimi. Peki, bu doğal akışın ve enerjinin sırrı ne?  

Sude, seni sosyal medyada izlerken bir yandan "Böyle bir enerji nasıl mümkün olabilir?" diye düşünüyoruz. Dijital dünyadaki hikayen nasıl başladı?

YouTube'a ilk videomu yaklaşık 10-11 yıl önce yükledim ama o zamanlar YouTuber olmak gibi bir amacım yoktu. Lisede arkadaşlarımı güldürmek için taklit yaptığım, oldukça absürt bir dans videosu çekmiştim. Tüm arkadaşlarım bayıldı, iki gün boyunca hepimiz ondan bahsettik ama videoyu YouTube'dan sildim.

Gerçek anlamda YouTube'da "ben bu işi yapıyorum" dediğim nokta ise günlük vlog içerikleri çekmeye başlamam oldu. O dönem ablam bir sanat galerisinde çalışıyordu ve ben de İstanbul'a taşındığımda sürekli onunla sergilere gidiyordum. Bu süreçte, İstanbul'da yalnız olduğum için gittiğim sergileri, yediğim yemekleri, gezdiğim yerleri paylaşmaya başladım. Ama bu videoları kimse izlemedi. Daha sonra, o günümü editleyip akşamına yayınladığım günlük vlog formatında videolar yüklemeye başladım ki bence Türkiye'deki ilk günlük vlog çekenlerden biriyim. Bu sürekli işleyiş büyük bir adımın başlangıcı oldu benim için.

DSCF0192.jpg

Videolarım izleniyor, fark ediliyorum dediğin bir an oldu mu?

Tek bir video yerine konsept olarak öne çıkan içeriklerim var. “Beden olumlama” diyemem ama kendi vücudumla, sivilcelerimle, doğal halimle oldukça barışık olmam ve karşı tarafın da bu doğallığı görmesiyle videolarım izlenmeye başladı. Eskiden aşırı özgüvenli biriydim ama sosyal medya bu özgüvenimi zamanla elimden aldı. Yine de, ben günlük hayatta makyaj yapmıyorum ve böyle olmaktan mutluyum. Sabah yataktan çirkin kalkabilirim, sivilcelerim olabilir, kilo alırım, bu normaldir diye dürüst bir şekilde konuştuğumda videolarım daha fazla izlenmeye başladı. Ama şöyle bir problem de var. Birçok insana özgüven kazandırırken, aynı zamanda birçok insan benim özgüvenimi elimden aldı. Bazen "vücudundan prim yapıyorsun" gibi olumsuz yorumlarla karşılaştım. Bu da bir noktada "Tamam, o zaman bu içerikleri yapmayayım" noktasına getirdi beni.

DSCF0298.jpg

Yaratıcı kişiliğin sosyal medyanın her köşesinde kendini gösteriyor. İlham kaynakların neler?

En basit haliyle doğa. Hiç görmediğim yerler, kendimi yabancı gibi hissettiğim yerler benim için büyük bir ilham kaynağı. Üzgün hissettiğim anlarda bile kendime zaman tanıdığımda yaratıcılığımın ortaya çıktığını fark ediyorum. Bazen herkesin aynı şeyleri yaptığı, belli bir formülle içerik ürettiği bir sistemin içinde buluyorum kendimi. Bu sisteme karşıyım çünkü bu beni aşırı derecede tüketiyor. Aynılaşmak, sıradanlaşmak beni yoruyor ve tükenmiş hissediyorum. Bu yüzden her an kendime sakinleşmek için bir alan tanıyorum. Kendime zaman tanımak bana inanılmaz ilham veriyor. Örneğin, bir şeyler beni mutsuz ettiğinde, bunu nasıl daha iyi yansıtabilirim diye düşünmek için kendime zaman ayırıyorum.

Kendimle çok fazla tek başına vakit geçiriyorum ve bu da bana büyük bir ilham kaynağı oluyor. Çok müzik dinliyorum, bu da beni besliyor. Üreteceğim şeylerin önce müziklerini seçtiğim için uzun süre müzik dinlemek benim için bir rutin haline geldi. Sevdiğim insanlar da bana ilham veriyor.. Ama temel ilham kaynağım her zaman doğa oluyor. Doğadan aldığım ilhamı hiçbir şeyden alamıyorum.

DSCF0070.jpg

Sosyal medyada büyük bir kitleye hitap etmek kolay değil. Bu yolculukta seni en çok zorlayan şey ne oldu?

O an bana aşırı zor gelen şeyler beni bir sonraki versiyonuma taşıdığı için artık ona zorluk diye bakmıyorum. Ancak insanların beni anlamadan ya da benim bile yüzde yüz bilgi sahibi olmadığım konular hakkında kesin yargılara vararak eleştirmeleri zorlayıcı olabiliyor.

Sosyal medyada ve magazin dünyasında influencer’lar, belli bir kesim tarafından en çok nefret edilen gruplardan biri haline geldi. Bunun sebebi, bazı insanların bizim daha kolay para kazandığımızı düşünmesi. Bu algıyı kullanarak bizi daha fazla izlenmek için eleştirenler, hatta nefreti büyütmeye çalışanlar bile var. Bu durum artık bir meslek dalına dönüşmüş gibi görünüyor ve buna saygı duyuyorum. Ancak işin içine ailem ve özel hayatım dahil edildiğinde, hiç bilmedikleri konular hakkında yıpratıcı yorumlar yapıldığında bundan etkilenmemek gerçekten zor. Bundan öğrendiğim en önemli şey ise kimse beni anlamak zorunda olmaması. Benim yaşadıklarımı benden başka kimse bilmiyor ve hayatımı başkalarının fikirlerine göre şekillendirmek zorunda değilim. Bu zorluklar bana her zaman bunu hatırlatıyor ve daha güçlü olmamı sağlıyor. Tabii ki bazen hala zorlanıyorum. En büyük sıkıntı, insanların hiçbir bilgi sahibi olmadıkları konular hakkında keskin yorumlar yapmaları ve söyledikleri bir sözün karşı tarafta nasıl bir etki yaratabileceğini fark etmemeleri. Ama zamanla bu duruma alışıp daha olgun bir şekilde karşılamaya çalışıyorum.

Benim için video üretmek, psikolojik ve estetik olarak kendimi ifade etme biçimi.

Her zaman özgün ve samimi bir duruşun var. Peki, sosyal medyada kendin kalmayı nasıl başarıyorsun?

Eskiden başkalarının benim yaptığım videolara benzer içerikler üretmesi beni çok sinirlendiriyordu. “Benimki nasıl olmuş, Herkes neden aynı şeyleri yapmaya çalışıyor?” gibi düşünceler kafamı kurcalıyordu. Sonra şunu fark ettim. Ben bu işi çok severek yapıyorum ve yaptığım video iyi olmasa zaten paylaşmam. İçeriklerimi, birilerinden gördüğüm için değil, tamamen kendi hislerim doğrultusunda üretiyorum. Bence videoların özgün olmasının temel kaynağı da bu.

Benim için video üretmek, psikolojik olarak kendimi ifade etme biçimi. İçimde bir şeyler birikiyor, bazen bunları birine anlatamıyorum ve bu beni daha da yoruyor. Ama hislerimi estetik bir dille videolara aktarabildiğimde rahatlıyorum. Bu süreç, mutluluğumu artırıyor ya da üzüntümü hafifletiyor gibi hissediyorum. İçeriklerimin doğal olarak özgün olmasının sebebi de bu. Tamamen kendi hislerimden yola çıkmam.

Ayrıca kendi gözümü sürekli geliştirmeye çalışıyorum; izlediğim şeylerle, gittiğim yerlerle besleniyorum ama başkalarının videolarını çok fazla izlemiyorum. Çünkü amacım, bir önceki videomdan daha iyi olmak, başkalarına benzemeye çalışmak değil. Artık birileri benim videolarıma benzer içerikler ürettiğinde bunu gurur verici buluyorum. Hatta birçok insan bana “Senin gibi edit yapıyorum veya senin gibi video çekmeye çalışıyorum” demeye başladı ve bu “iyi ki bu işi yapıyorum” dememe sebep oluyor.

Tarz olarak biraz daha analog bir yaklaşımı benimsiyorum. Eski kameraları kullanmayı seviyorum çünkü her şeyi biraz daha kirli görmeyi seviyorum ve çektiğim kameralardan Türkiye’de belki de sadece bir-iki tane bulunuyor. Eski şeyleri toplamamın sebebi de bu: Farklı bakış açılarını bir araya getirip, hepsini kendi duygularımla harmanlayarak ifade etmeye çalışıyorum.

Takipçilerinle en çok bağ kurduğun içerik türü sence hangisi?

Ben içeriklerimi, “Şu daha çok ilgi gördü, bununla daha fazla bağ kuruldu” gibi bir yaklaşımla değerlendirmiyorum. Çünkü tüm içeriklerimin genel bir konsepti yok. İçeriklerimin tek ortak özelliği gerçekten o anki Sude’yi yansıtmaları.

Bence düzenli olarak içerik ürettiğim her dönemde, insanlar videolarımla derin bir bağ kuruyor. Kimi bir vlogda kendinden bir şeyler buluyor, kimi zihnimde olup bitenleri ve anlatmak istediklerimi önemsiyor, kimi estetik olarak paylaştığım şeyleri beğeniyor. Aslında beni gerçekten anlayan ve sevem insanlar tüm içeriklerimi seviyor diye düşünüyorum. Hepsi farklı şeyleri sevmelerine rağmen özünde benimle bir bağ kurduklarını düşünüyorum.

DSCF0380.jpg

Dijital dünyada birden fazla platformda içerik üretiyorsun: YouTube, Podcast, Instagram… Bu kadar çok yönlü olmak nasıl bir deneyim?

Kendime dışarıdan baktığımda, sosyal medyada oluşturduğum profilin şöyle göründüğünü düşünüyorum: Yaratıcı, özgün, duygusal ve güzel işler üretiyor ama bir yandan da istikrarlı değil. Bence Sude Alkış böyle bir izlenim veriyor. Bu, çok yönlü olmanın ya da yaratıcı bir zihin yapısına sahip olmanın en büyük dezavantajlarından biri. Kafam o kadar dağınık ve yapmak istediğim şeyler o kadar fazla ki… Sörfçü olmak istiyorum, yönetmen olmak istiyorum, podcast yapmak, YouTube içerikleri üretmek, kamera arkasında çalışmak, editör olmak istiyorum… Ve "Eğer bunların hepsini şu an denemezsem, ne zaman deneyeceğim? Bir şeyi yarım yamalak bile olsa deneyimlemeden, neyi gerçekten sevdiğimi nasıl anlayabilirim?" diye düşünüyorum. Bu yüzden her şeyi parça parça yapmaya çalışıyorum. Artık kariyerimi de buna göre planlıyorum. Bir sezon boyunca podcast çekeceğim, ardından bir belgesel yayınlayacağım. O bittikten sonra Instagram’a daha fazla içerik üreteceğim. Kendime süreçler tanımlayıp, proje bazlı düşünmeye çalışıyorum. Ama bu da beni bazı konularda istikrarsız bir üretim sürecine sürüklüyor.

Yine de bence çok yönlü olmak, kafası karışık olmak ve her şeyi istemek benim varoluşumun bir parçası. Kendimi hiçbir alanda %100 başarılı ya da yeterli hissetmiyorum, ama bu beni durdurmuyor. İyi yapıyor muyum bilmiyorum, ama denemeye devam ediyorum.

Bugüne kadar ürettiğin içerikler arasında "Bu benim en doğal halim" dediğin içerik hangisi?

Benim için sosyal medyada doğal olmayan hiçbir şey paylaşmak mümkün değil. Çünkü hissettiğim her şeyi olduğu gibi paylaşıyorum. Mutlu da olsam, kötü de hissetsem, bazen beni zorlayan ya da eleştirildiğim şeyleri paylaşmak bana zarar verse bile ne hissediyorsam onu yansıtıyorum. Zaten arkadaşlarım bile birkaç gün paylaşım yapmadığımda "Ne oldu, neden bir şey atmıyorsun?" diye soruyor. Ama eğer kendimi kötü hissediyorsam ve gerçekten içimden bir şey paylaşmak gelmiyorsa, o an paylaşmıyorum. Benim için önemli olan, her zaman en doğal halimle var olabilmek. Eğer olduğum gibi bir şey paylaşamıyorsam, zaten hiç paylaşmıyorum.

Çünkü benim içeriklerim hislerim üzerine kurulu. Eğer doğal olmazsa, ne anlamı kalır ki? Kim böyle bir içerikle kendiyle gerçekten bir bağ kurabilir?

DSCF0079.jpg

Dijital platformlar bireysel başarı hikayelerinin doğduğu yer ama aynı zamanda bir kalabalık içinde kaybolma riski de barındırıyor. Kendi sesini bulmak ve korumak için izlediğin bir yol haritası var mı?

Hiçbir şey yapmıyorum. Sadece bekliyorum. Dizi, film izliyorum, müzik dinliyorum ve zamanı durduruyorum. Çünkü bu süreç şöyle işliyor: Birisi bir videoyu 10 günde editleyebilir ama ben gerçekten ilham aldığımda, 10 günde yapılacak bir işi bir günde bile yapabiliyorum. Eğer yaratıcı hissediyorsam inanılmaz hızlı çalışıyorum. Ama o hissi yaşamadan iyi bir şey ortaya koyamayacağım için beklemeyi tercih ediyorum. Bu bekleme süreci benim için tembellik değil ama istikrarsız olduğumu kabul ediyorum. Çünkü bir şeyi çok fazla yaptığımda, "Tamam, bu izleniyor ama aynı şeyi defalarca yapmak mı başarı?" diye sorgulamaya başlıyorum. Bu düşünce influencer'ları ve menajerimi muhtemelen sinir eder ama ben her şeyin doğru bir zamanı olduğuna inanıyorum.

Yaptığım işi çok seviyorum ama bu yıl kendime biraz daha alan tanımaya çalışıyorum. Çünkü hırslı biri değilim. Kendi içimde, önceki videolarıma bakınca "Daha iyi olmalıyım" gibi bir motivasyon hissediyorum ama "Daha fazla yapmalıyım, daha fazla para kazanmalıyım" gibi bir hırsım yok. Bu yüzden de kendimi dinlemeye, hislerime göre hareket etmeye yöneliyorum. Son zamanlarda yaptığım Eyvah podcast, sanırım en doğal ve en kendim olduğum içerik oldu. Çok mutluyum çünkü uzun zamandır gerçekten sohbet ettiğim bir içerik yapmak istiyordum.

Peki Eyvah’ın yeni sezonunda bizi neler bekliyor?

Yeni sezonda Eyvah’da daha fazla tek başıma sohbet ettiğim bölümler paylaşacağım. Tek olduğum bölümleri vlog konseptiyle birleştireceğim, biraz daha vlog tarzında olacak. Yani, Sude Alkış’ın eskiden çektiği vloglarla yeniden bir bağlantı kurmak istiyorum. Vlog konseptini hayatıma geri getirmek istiyorum.

Sosyal medyada göz önünde olmak herkesin hayali gibi görünüyor ama bu dünyanın karanlık bir tarafı da var: Olumsuz yorumlar ve linç kültürü. Sen bu tür durumlarla nasıl başa çıkıyorsun?

Artık geçmişe kıyasla, büyük olaylara bile daha az tepki veriyorum. Bunun en büyük sebebi, bir dönem ciddi şekilde fiziksel ve ruhsal olarak zorlandığım bir süreçten geçmem. O noktada kendime itiraf ettiğim en önemli şey “Ben iyi değilim ve bununla başa çıkamıyorum. Ne hissettiğimi bile bilmiyorum”du. Bazen insanlar belirli yorumları o kadar sık yapıyor ki, bir süre sonra onların doğru olduğuna inanmaya başlıyorsunuz. Gerçeklik algınızı kaybedebiliyorsunuz. Ama ben ailemden ve doktorlarımdan yardım istemeye her zaman açık biri oldum. Kendimi tedavi etmeye istekliydim ve profesyonel desteğe yönelmeyi tercih ettim.

Evet, zaman zaman yoğun eleştiriler alıyorum ama şunu fark ettim. İnsanlar aslında bana kendi duygularını yansıtıyor. Bunun bende neleri tetiklediğini, bana ne hissettirdiğini o kadar çok sorguladım ki, artık böyle bir durumla karşılaştığımda çok daha kolay başa çıkabiliyorum.

Olumsuz yorumlarla başa çıkmayı konuşmuşken, seni her zaman destekleyen bir topluluğun da var. Bu destekleyici kitleyle bağını nasıl koruyorsun?

Benim düzenli olarak mesajlaştığım ve gerçekten tanıdığım birçok takipçim var. Mesela bir linç yediğimde, her zaman negatif yorum yapanlar sesini daha fazla çıkarıyor gibi görünüyor, ancak olumsuz yorum yapanlar çoğunlukta olsa da benim seni seven ve anlayan insanlar da her zaman yanımda. Bazen arkadaşlarım paylaştığım bir şeyden mental durumumu anlamazken, takipçilerim daha fazla anlayış gösterip destek mesajları atıyor. Onlarla bağımı korumamın temel kaynağı, benimle bağ kuran insanların, bu işi tüm duygularımı ortaya koyarak yaptığımın bilincinde olmaları.

WhatsApp Image 2025-01-31 at 13.43.19 (1).jpeg

İçerik üretmeye başladığın ilk zamanlardaki Sude’yle şimdiki Sude’yi karşılaştıracak olsan nasıl bir fark görürdün?

Bebektim o zamanlar, çok küçüktüm. Giydiğim kıyafetler, verdiğim tepkiler, söylediğim sözler… Bence o zamanlar çok daha hırçındım, çok daha heyecanlı ve çocuksuydum. Şu an ise çok daha büyüdüm ve olgunlaştım. Bence neşemin çoğu kısmını kaybettim, sosyal medyada. Artık çok daha sınırları olan bir insanım. Önceden Truman Show’daki gibi her şeyi kaydediyordum. O zamanlar Sude çok sınırsız ve çok küçük bir çocuktu. Ama bence çok güzel büyüdü. O dönemdeki Sude, şu anki Sude’yle kesinlikle gurur duyuyor. Şu anki Sude de o küçük Sude’yle, "Evet, çok küçüktün" diyip ona sarılıyor. Bence her iki Sude de birbirinden baya mutlu.

Sosyal medyada her an göz önünde olmak yorucu olabilir. Kendine ayırdığın “Sude anları” var mı? Favori self-care rutinin nedir?

Sosyal medya dışında favori aktivitem gezmek, çoğu anı kendime ayırıp paylaşmıyorum bile. Surf yapmak… Türkiye’de kaykay yapmak ve müzik dinlemek de çok sevdiğim şeyler arasında. Sonsuz müzik dinliyorum, dizi ve film izliyorum. Yemek yapmayı da seviyorum. İmkanım olsa, her an doğada yeni bir spor öğrenmek isterim. Doğadaki Sude ile şehirdeki Sude’nin rutinleri farklı. Şehirde genel olarak kendi odamda, güzel bir müzik açıp sevdiğim yemekleri yaparak, sevdiklerimle vakit geçiren bir insanım. Doğada ve yurt dışında daha aktif olduğum yerdeki şeyleri deneyimlemeye çabalayan biriyim.

Seni en iyi tanımlayacak üç kelimeyi söylesen, hangilerini seçerdin?

Heyecanlı, stresli ve yaratıcı olurdu.

yigitcangenc1
Yiğitcan Genç
Yazar
Yiğitcan Genç, dergicilik hayatına bone Magazine & Curated Magazine dergilerinde başladı. Bant Mag., Dadanizm, L'Officiel Hommes Türkiye, Based Istanbul ve GQ Türkiye gibi yayınlarda editörlük yaptı. Dijital dünyada güçlü editoryal içerikler yaratmanın önemine inanarak üretimine devam ediyor.
Devamını okumak için tıklayın
Haftalık