2024’ün En İyi Dizileri

2024’ün en iyi dizileriyle karşınızdayız. Bu yıl da ekranlarda bizi büyüleyen, şaşırtan ve bazen de derinden sarsan yapımlar var. Kimisi kalp kırıcı, kimisi güldüren, kimisi ise gözlerden kaçmayan bir gerilimle dolu. Hadi, 2024’ün en iyilerini keşfederken, bu yıl hangi dizilerin sizi ekran başına kilitleyeceğine bir göz atalım.

"Somebody Somewhere" belki de son yılların en sade ama en etkileyici dizisi. New York’lu cabaret sanatçısı Bridget Everett, Kansas’ta küçük bir kasabada kaybolmuş bir kadını, Sam’i canlandırıyor. Kız kardeşinin ölümünden sonra hayata tutunmaya çalışan Sam, kasaba halkıyla kurduğu bağlar sayesinde yeniden kendini buluyor. Bir yanda büyük, dramatik anlar (Sam’in “Gloria”yı söylediği düğün sahnesi mesela), bir yanda ise küçük, doğal anlarla kalbimize dokunuyor. 3. sezonuyla final yapan dizi, Sam’in yolculuğunu tamamlıyor ama her şeyin bitmediği, bir sonraki adım için açık kalan bir sonla izleyicilerine veda ediyor.

"Baby Reindeer," Netflix’te izlediğimiz en farklı dizilerden. Komedyen Richard Gadd, kendi hayatından ilham alarak, takıntılı bir kadının hedefi haline gelen Donnie’yi canlandırıyor. Başlangıçta Martha’nın ilgisinden hoşlanan Donnie, bir süre sonra kadının takıntılı ve şiddet eğilimli davranışlarının hayatını ele geçirmesiyle büyük bir kabusun içine sürükleniyor. Dizi, istismar ve travma gibi ağır temaları işlerken, kendimize hayatta kalmak için söylediğimiz yalanları ve bu yalanlarla yüzleşmenin ne kadar zorlayıcı olduğunu gözler önüne seriyor.

HBO’nun "The Penguin" dizisi, sadece "The Batman"’in bir uzantısı olmanın ötesine geçiyor ve suçluluğu derinlemesine inceliyor. Colin Farrell, Gotham’ın acımasız kralı Oz “The Penguin” Cobb rolünde tanınmaz hale geliyor. Güç ve statü arzusu ile yanıp tutuşan bu adamın hikayesini izlerken, bir yandan da Cristin Milioti'nin harika performansıyla Sofia Falcone’nin ihanet ve intikamla şekillenen yolculuğuna tanık oluyoruz. "The Penguin," hayatta kalma, canavarlık ve kötülüğün doğduğu çevreler üzerine yoğunlaşan derinlikli bir dizi.

Netflix’in "One Day" dizisi, David Nicholls’ın çok sevilen romanından uyarlanmış, kalp burkan ve düşündüren bir dram. Emma (Ambika Mod) ve Dexter (Leo Woodall), üniversitedeki son günlerinde tanışıp hayat boyu sürecek bir bağ kuruyorlar. Bu bağ, yıllar içinde değişip şekil alırken, dizide aşk, dostluk ve hayatın iniş çıkışları arasında gidip gelen duygusal anları izliyoruz. Ayı zamanda "One Day" sadece bir hikaye değil, arkadaşlık, aşk ve hayatta yaşadığımız tüm sihirli ve kaygılı anlara bir saygı duruşu. Eğer siz de kalp kırıklıkları ve mutluluklar arasında gezinen bir dizi arıyorsanız, bu dizi kesinlikle izlenmesi gerekenlerden.

Apple TV+’ın "Presumed Innocent" dizisi, Scott Turow’un 1987’de yayımlanan çok satan romanından uyarlanmış bir psikolojik gerilim. Jake Gyllenhaal, Chicago’nun başsavcı yardımcısı Rusty Sabich’i canlandırıyor ve kendisini, sevgilisi ve iş arkadaşı Carolyn Polhemus’un (Renate Reinsve) cinayetiyle suçlanmış halde buluyor. Ama bu dizi yalnızca bir "katil kim?" sorusunu çözmekten çok daha fazlası. Rusty'nin içsel çatışmalarını, iş dünyasının kaosunu ve ailesindeki bozulmayı izlerken, her anı bir sürprizle dolu bu hikaye sizi ekrana kilitleyecek.

James Clavell’in ünlü romanından uyarlanan "Shogun", 17. yüzyıl Japonya’sının derinliklerine iniyor. İngiliz denizci John Blackthorne’ın (Cosmo Jarvis) kazaya uğrayan gemisiyle başlayıp, Japonya’da güç mücadelesine dahil olmasını izliyoruz. Lord Yoshi Toranaga (Hiroyuki Sanada) ve diğer karakterler, sadece birer figür değil, tüm drama yön veren karmaşık figürlere dönüşüyor. İzledik, gördük: FX, bu dünyayı gelecek sezonlar için genişletmek istiyor ve haklılar; çünkü bu kadar derin bir dünyayı kurmak gerçekten kolay değil. Eğer siz de "Game of Thrones" benzeri epik, şiddet dolu, karakter odaklı diziler arıyorsanız, bu dizi tam size göre.

Andrew Scott, "The Talented Mr. Ripley"nin yeni versiyonunda Tom Ripley olarak izleyiciyi büyülüyor. 1960'ların Napoli ve Roma'sında geçen bu Hitchcockvari dizi, görsel olarak Oscar ödüllü sinematograf Robert Elswit tarafından çekilen dramatik siyah-beyaz görüntülerle Ripley’in karanlık dünyasını harika bir şekilde yansıtıyor. New York'tan İtalya'ya uzanan bir yolculukta, Ripley’in kimliğini çaldığı Dickie Greenleaf’i (Johnny Flynn) izlerken, Scott'ın yüzündeki tek bir bakış bile karakterin gizli yüzlerini ortaya çıkarabiliyor. Flynn, Dakota Fanning ve Eliot Sumner de Ripley’in etrafındaki dünyayı mükemmel şekilde canlandırıyor. 1999’daki güneşli filmden farklı olarak, Steven Zaillian’ın yazıp yönettiği bu dizi, görsel açıdan etkileyici ve sürükleyici bir deneyim sunuyor.