Aynada Uzun Uzun Kendinize Bakın: Her Zerreniz Normal!

Feminist, vegan ve beden olumlama aktivisti Özge Işık, 31 yaşında. Onu tanımalısınız... Feminist bakış, beden olumlama ve veganlık hakkında ne varsa Özge’yle konuştuk, pek de güzel oldu.

YAZAR: Tuluğ Özlü
özge ışık röportaj.jpg
Fotoğraf: Doruk Efe Çamlı

Feminist, vegan ve beden olumlama aktivisti Özge Işık, 31 yaşında. Sosyal medyada içerik üreterek, inandıklarını savunarak mücadele ediyor. Özge altı yıl avukatlık yaptıktan sonra hayalinin vegan pastane açmak olduğunu fark etti. Onu tanımalısınız... Feminist bakış, beden olumlama ve veganlık hakkında ne varsa Özge’yle konuştuk, pek de güzel oldu.

Ne zamandır bedenini özgür bırakıyorsun Özge?

Yıllarca yeme bozukluğu çektim ve bunun farkında bile değildim. Yemekle ilişkimi düzeltmeye başlamam ve dolayısıyla bedenimi özgür bırakmam 2020’de veganlıkla başladı. Veganlıkla birlikte artık yediklerimde kalori hesabı yapmak yerine içerik kontrolüne başladım ve kilo alma yönündeki kaygılarım etik kaygılara dönüştü. Veganlıkla temelleri atılan zihnimdeki değişim, 2020’de babama siroz tanısı konmasıyla başladı. İki yıl içinde onu kaybettim ve yine 2020’de bana bipolar tanısı kondu. Yaklaşık bir yıllık bu depresif süreçle veganlık kararım radikal bir hal aldı. Çünkü 2020’nin art arda bana getirdikleri ile güzellik algıları, zayıf olmak, selülit vs. bütün konular önemini yitirdi, gündemim sadece fiziksel ve mental sağlık ve hayatta kalabilmek oldu. O noktadan itibaren bedenim daha özgürdü, ondan tek beklentim aynada baktığımda hayattan keyif alabildiğini, hatta var olabildiğini görmek oldu.

Kendinizi Sevin, Hiç Unutmayın

Bedeninle barışık olmadığın zamanlar oluyor mu? Bu değişim ve dönüşümlere pozitif bakmadığın zamanlar...

Tabii ki hâlâ öyle anlar yaşıyorum ama artık hayatımı felç edecek boyutta olmuyor. Eskiden bu hislerden dolayı istediğim kıyafetleri giyemezdim, dışarı çıkmak, aynaya bakmak istemezdim. Şu anda böyle abartılı düşüncelere kapılmıyorum. Mental sağlığıma önem vermeye başladığımdan beri beynimin bana her söylediğine inanmamam gerektiğinin bilincindeyim. O an o hissin belki PMS etkili, belki hormonal, belki çevresel, belki bambaşka bir sebeple ortaya çıktığına ve geçici olduğuna kendimi ikna ediyorum. O hisse takılı kalıp beni ele geçirmesine izin vermiyorum. Çünkü gerçek olmadığını biliyorum. İnsan beyni biraz da böyle çalışıyor, “Fake it till you make it” yoluyla kendini kandırmak biraz delice hissettirse de etkili bir yol.

Her insan gibi düşüşler yaşayıp kendimi sevmediğim anlar oluyor tabii ki ama bunun hayatın bir parçası olduğunu biliyorum. Bazı günler böyledir ama ne olursa olsun en kötü hisler de bir şekilde biter. Biz sadece kendimizin değerine odaklı kalmalı ve kendimizi sevmeyi unutmamalıyız.

özge ışık.jpg
Fotoğraf: Doruk Efe Çamlı Koordinasyon: Eftelya Koyuncu, Ayça Nur Aydın

Güzellik algısıyla ya da fazla kilolarıyla barışamayan kızlara tavsiyelerin neler?

Bence bu konuda en önemli şey herkesin standardının kendi bedeni olduğunu kabul etmesi. Patriyarkal sistemin etkisindeki ana akım medya ve sosyal medyanın gözümüze soktuğu “normal ve standart” bedenleri esas alarak kendimize haksızlık yapıyoruz. Bu haksızlığı yapmamızın en büyük etkisi de kendi bedenimizden çok o “kusursuz” bedenleri görüyor olmamız. Kendi bedenini sevmedikçe ondan kaçmak, ondan kaçtıkça daha çok sevmemeyi getiriyor. Yeterince görmediğimiz, bakmadığımız hiçbir şey bizim için normalleşemez. Sadece izlediği pornolarla kadın bedenini öğrenen erkekleri düşünün, onların tek normali, tek istediği gerçeklikten uzak o bedenler.

Onların gerçek kadın bedenlerine uzak kalması gibi, siz de kendinizden uzak kalırsanız, kendinizi gerçek olmayan bedenleri arzularken bulursunuz. Bu yüzden ayna önünde vakit geçirmenin, her zerrenizin sizin için ne kadar normal olduğunu görmenizin ve bedenimizdeki uzuvların, dokuların asıl işlevlerini düşününce onları anormal saymanın bedeninize haksızlık olduğunu fark etmenin çok önemli bir parçası olduğunu düşünüyorum. Kendi bedenimize alışmak, her bedenin eşsizliğini kavramayı da kolaylaşıyor, bedenimizi kendi standartımızdan çıkarıp başkalarının standartlarına sokmaya çalışma ihtiyacı da bitiyor.

İlk Seks Hep En Kötüsü

Bedenini tanımak ve partnerinin bedenini tanımak, bedeni özgür kılmanın sekste etkisi var mı? “Ben bedenimi tanıdıkça sekslerim de, partnerimle olan bağım da daha iyi olmaya başladı” gibi bir cümle kurabilir misin mesela?

Kesinlikle. Benim için keşfetmek çok önemli bir şey. Kendi bedenini keşfetmek, partnerinin bedenini keşfetmek. Bunlardaki eksiklik, seksin kalitesini düşürüyor. Bu yüzden ilk seksin en kötüsü olduğuna inanıyorum. Bana kalırsa her seferinde partnerin bedenine daha da hakim olunuyor ve bir noktadan sonra tek bir beden gibi hissedilmeye başlanıyor.

Bedeni özgür kılma ve bedenini tanıma kavramlarının da iç içe geçtiğini düşünüyorum. İkisi de birbirini etkileyerek artırıyor. Bu da tabii ki sekste daha özgüvenli olmayı sağlıyor.

Etçil bir ailede mi büyüdün? Bu veganlık aileden mi geliyor yoksa tam tersi mi?

Anne tarafım Girit’ten, baba tarafım Yunanistan’dan Manisa’ya göçmüş. Böyle olunca haliyle Ege mutfağının hakim olduğu bir yeme alışkanlığımız vardı. Evde bol bol otlar, zeytinyağlılar yapılırdı. Babam anneme göre biraz daha etçil de olsa, zeytinyağlılar mutlaka olurdu. Bu kadar sebzeyle, otla büyümek vegan olmamı kolaylaştırdı, normalde yediğim çok fazla yemek zaten vegandı. Ama beni direkt vegan yapmak gibi bir etkisi olmadı.

Şeftali Geldi, Veganlık Yüklendi

Ne zaman vegan oldun? Bu konuyu neden kafana takmaya başladın?

2020 Nisan’ında vegan oldum. Öncesinde de 1-1,5 aylık bir vejetaryenlik sürecim oldu. Aslında lezzet olarak hayvansal ürünleri seven, fazlasıyla tüketen bir insandım. 2018 Aralık ayında ilk kedim Şeftali’yi sahiplenmemle veganlığa dair ilk kez düşünmeye başladım.

O güne kadar hiçbir hayvanla duygusal bağ kurmamıştım. Hayvanları seviyordum ama biriyle direkt bağ kurmak, onun sana güvenini, sevgisini hissetmek, hayvanlara bakış açımı değiştirdi. Et tüketirken Şeftali’ye karşı ikiyüzlü gibi hissetmeye başlamıştım. İlk rahatsız oluşlarım özellikle balıklarla, deniz canlılarıyla başlamıştı.

Tabağımda bana bakan gözler görmek ve tek bir porsiyon için çok fazla canlının öldüğü düşüncesi vicdanen kötü hissettiriyordu. Diğer hayvansal ürünlerde o histen kaçmak daha kolay oluyordu. Ben bu vicdan azabıyla uzun süre geçirdim, çünkü ne çevremde vegan vardı ne de benim cesaretim. Daha sonra 2020’de vejetaryen bir flörtüm olunca sanırım ilk kez canlı canlı bunu yapabilen bir insana tanık olmamın coşkusuyla direkt first date’de vejetaryenliğe başladım. Çok geçmeden sömürünün devamlılığını sağlamanın verdiği huzursuzlukla veganlığa geçiş yaptım.

Vegan olmayan biriyle seks yapar mıydın?

Duygusal bir bağdan uzak ve süreklilik arz etmeyen bir seks söz konusuysa pek umrumda olmayabilir.

Ancak düzenli olarak görüştüğüm hiçbir tür ilişkilenmede artık bunu isteyeceğimi sanmıyorum. Çünkü veganlık bir yeme alışkanlığı değil; politik bir bilinç. Irkçılık, türcülük, cinsiyetçilik bunlar birbirini besleyen şeyler; böyle bir insana hayatımda önemli bir yer vermek istemem.

Tuluğ Özlü
Tuluğ Özlü
Yazar
Ataerkil sistemde ve toplumda; insanların konuşmaktan çekindiği, tabu olarak gösterilen ve toplum baskısıyla susturulan birçok konuyu her hafta birbirinden farklı ve benzersiz konuklarla beş sezondur konuşan ve umarım annem dinlemez adlı podcasti hazırlayıp sunan Tuluğ Özlü; kadınların ve aslında tüm azınlıkların sesinin çıkmasını ve duyulmasını sürdürebilir bir konu haline getirmiştir ve konu üzerine çalışmaya ve üretmeye devam etmektedir.
Devamını okumak için tıklayın