Benim Bedenim Herkesin Kararı: The Substance Film İncelemesi

Bir Cosmo kadınından yılın filmine uzun bir bakış…

YAZAR: Melda Merilov
The-Substance-Los-Angeles-Premiere---Arrivals-2171735969_3192x2280.jpeg
Variety | Getty Images

Druk’tan beri MUBI’ye gelsin de izleyeyim diye beklediğim bir film olmamıştı. Hatta Substance’ı Filmekimi’nde ellerimin arasından kaçırınca ve izleyenlerin yorumlarına şöyle bir göz atınca büyük bir takıntıyla takip etmeye başladım. Bu merakımın sebebiyse benim de çokça hissettiğim yaşlanma korkusu temeline kurulu olmasıydı.

31 Ekim geceyarısı, ertesi gün erkenden kalkmam gerekmesini umursamadan bilgisayarın başına kuruldum. Öncelikle Demi Moore’un gerçekten efsanevi bir performans sergilediğini söylemeliyim. Film, yapısı gereği Demi Moore’u gösterebildiği kadar yaşlı, kırışmış, formdan düşmüş sergilemeye odaklandığı için yakın planlarla dolu. Vücudunu incelediği sahne de keza tüm kusurları vurguluyordu. Bu bence uzun yıllardır sessiz olan bir Hollywood yıldızı için müthiş cesur bir hareket. Ben de bu sahneleri izlerken kendimi “Vay be, Demi Moore cidden yaşlanmış!” derken buldum. Helal olsun sana Demi Moore!

View post on Instagram
 

Demi Moore’a gerekli parantezi açtığımıza göre filmden devam edelim. Dennis Quaid’in başarıyla canlandırdığı yapımcı karakteri, karikatürize gibi gözükse de böyle insanlar gerçekten var. Yönetmen, yapımcıdan nefret etmemiz için onun olduğu sahneleri iğrenç kılmış. Adamı da adeta bir palyaço gibi giydirmiş. Fragmanda gösterilen karides eşliğinde mansplaining sahnesi bir yana, daha ilk saniyelerde tuvaletten elini yıkamadan çıkınca benden kocaman bir “ıyy!” almıştı zaten.

İşte Substance, palyaço kılıklı bir yapımcı ve onun fitness şovu aracılığıyla kadın üzerine yöneltilen tüm eleştirileri, beklentileri, baskıları aktarıyor. Elisabeth, bir yıldızken demode bir giysiye dönüşmenin ağırlığıyla daha ilk saniyelerden baş başa kalıyor. Hem de doğum gününde. Bu ruh halindeyken de yolu “Substance” ile kesişince olanlar oluyor.

View post on Instagram
 

Substance ortaya çıktığı andan itibaren erkek egemen zihniyete yenilmiş bir kadının “kuralları koyan erkeklere” yaranmak için olduğu kişiyi feda etmesini izliyoruz. Bence bu kısım kadınlara da bir eleştiri içeriyor. Filmdeki kadar olmasa da gerçek hayatta da bir “hep güzel olma, kendinin en iyi versiyonu olma” çılgınlığı var. Pek çok kişi daha güzel olması gerektiği düşüncesiyle estetiğe başvuruyor. Kimse kendini olduğu gibi kabul etmek istemiyor, kendine bir bütün olarak bakmıyor. Tıpkı Elisabeth gibi.

Elisabeth kendini o kadar sevmiyor ki genç kalmak uğruna asıl bedenine ihanet ediyor. Bunu kabullendiği ana kadar da hep genç karakteri suçluyor. İki bedenin de kendine ait olduğunu ve “o” diye bir şey olmadığını unutuyor. En sonunda olmak istediği kişiyle birlikte olduğu kişiyi de kaybediyor.

Filmdeki en değerli sahnelerden biri date’e hazırlandığı ama bir türlü evden çıkamadığı, sosyal medyada sürekli dönen meşhur kendini tokatlama sahnesi. O sahnede kendine memnuniyetsiz şekilde her bakışında “Ya ne kadar güzel oldun, saçmalama!” diyerek onu omuzlarından tutup sarsmak istedim. Filmin az sayıdaki orijinal sahnesinden biri olduğu için de bende bu kadar etki bırakmış olabilir. Orijinallik demişken, afişte de yer alan sırttaki dikiş izi yönetmenin kendine ait imzası niteliğinde. On yıl önce çektiği Reality+ kısa filminde de kısa bir an gözükmüştü. Bu detayla karşılaşmak da hoşuma gitti.

Watch on YouTube

Bana göre, filmin en olumsuz yanlarından biri, kült film ve yönetmenlerden esinlenmeyi abartıp onların kopyası gibi görünen sahnelerle dolu olması. Bir noktada, farklı filmlerden alınıp arka arkaya koyulmuş sahneleri izliyormuş hissine kapıldım. Bu his, filme dair ağzımda buruk bir tat bıraktı.

Filmin son yarım saatiyle ilgili tüm internet camiası aynı fikirde sanırım: fazla uzun. Ben yönetmenin bir türlü filmle vedalaşamadığını düşünüyorum. Tam biteceğini sandığınızda bir yeni sahne daha ekleniyor. Son yarım saat Carrie’nin neredeyse aynısı olunca insanın gözünde daha da anlamsızlaşıyor.

View post on X

Zayıf yönlerine rağmen başlıkta da söylediğim gibi bizim bedenimize herkesin karar verdiği bir dünyada yaşamanın bir kadını nasıl içten içe tükettiğini ilginç bir yolla anlatmış Coralie Fargeat. Bir sonraki filminde neler yapacağını merak ediyorum.

View post on Instagram
 

Ayrıca 11 Kasım Demi Moore'un doğum günü. Nice mutlu yıllara ve böylesi cesur performanslara!

meldamerilov
Melda Merilov
Yazar
27 yaşında. Hem yazmayı hem de mevsim olarak yazı seviyor. Şaka yapmadan canı sıkıldığı için bir türlü bunalıma giremiyor. Mevzuyu çok uzatmadan kafiyeli laflarını burada bitiriyor.