Birlikte Güçlüyüz ve Asla Yalnız Yürümeyeceğiz!

Cosmopolitan ekibimizden sevgili Bahar Ekinci Akçaoğlu ile pandemi döneminde yaşadığı meme kanseri deneyimi hakkında konuştuk. Konuşalım ki bilelim, duyalım, umut olalım, görünür kılalım.

YAZAR: Gizem Öğüt
birliktegucluyuz-1
Anna Tarazevich | Pexels

Ekim ayı, Meme Kanseri Farkındalık Ayı olmasıyla toplumsal bir bilinç oluşturmak ve farkındalık yaratmak için oldukça önemli bir zaman. Meme kanseri, ciddi bir sağlık sorunu olmasıyla birlikte, bedenimizi ve psikolojimizi de ciddi anlamda etkileyen bir deneyim. Bu süreçte, bedensel tüm savaşa ek olarak ruhsal bir mücadele de başlıyor. Bu sebeple Meme Kanseri Farkındalık Ayı, hastalığın her aşaması ve her katmanı için büyük önem taşıyor. Düzenlenen bilgilendirici etkinlikler ve kampanyalarla da erken teşhisin önemi sıklıkla vurgulanıyor. Bu hastalığı deneyimleyenlerin yaşadıkları zorlukları, mücadele süreçlerini ve umut verecek hikayelerini paylaşmaları birbirimizden güç bulmamıza yardımcı oluyor. Bazılarımız kanserle savaşırken bazılarımız da bu süreci deneyimleyen yakınlarına destek olduğundan dayanışmak en önemli gücümüz. Her birimizin hikayesi bir diğerimizin umudu ve mücadele gücü.

View post on Instagram
 

Tek memesi olan kadınlar, iki memesi de olmayan kadınlar, küçük memeli kadınlar, büyük memeli kadınlar… Hepimiz çok değerliyiz ve birlikte güçlüyüz! Bedenlerimizin farklılıkları ne olursa olsun tüm farklılıklarımızla olağanüstüyüz!

Cosmopolitan ekibimizden sevgili Bahar Ekinci Akçaoğlu ile pandemi döneminde yaşadığı meme kanseri deneyimi hakkında konuştuk. Konuşalım ki bilelim, duyalım, umut olalım, görünür kılalım.

Teşhisin ilk anlarında neler hissettin? Bu süreç sende duygusal ve psikolojik olarak ne gibi etkiler yarattı? Tüm bu etkilerle başa çıkabilmek adına nasıl yollar izledin?

B: Doktorumdan ilk telefon geldiğinde inanmadım. Benim başıma geleceğine son saniyeye kadar inanmadım. Teşhisi aldığımda 40 yaşındaydım. Etrafımda kimse o yaşta bu tanıyı almamıştı. Çok sorguladım. Ben nerede yanlış yapmıştım? Sağlıklı yiyordum, hareket ediyordum, hata neredeydi? Genlerimden miydi? Epeyce bunları sorguladım. Cevapları, genetik test yaptırmama rağmen bulamadım, hala soruyorum.

Ablam bana “teldeki kuş” lakabını takmıştı. Yani işte hayatı bir telde oturup karşılayan ve hiçbir şeyi takmayan anlamında. Bence bende bunu değiştirdi teşhis. Acayip bir kaygı seviyesine ulaştım. Komedi filmlerinde bile ağlayacak bir şey buluyorum artık. Tanımadığım insanların başına gelen hastalıklarla, kazalarla, kayıplarla istemesem bile, kafamı çevirsem bile çok fazla empati kuruyorum. Bu beni çok yoruyor. Zaman zaman destek almayı değerlendiriyorum ama sanırım o noktada daha değilim. Mücadele için sadece bakmamaya ve duymamaya çalışıyorum.

 

Pandemi döneminde bu teşhisle yüzleşmek nasıl bir deneyimdi? Evlere kapandığımız ve yalnızlaştığımız zorlu pandemi süreci hastalık süreciyle de birleşince seni nasıl etkiledi?

B: Çok kötüydü. Kimse “geçecek merak etme” deyip sarıp sarmalayamadı beni. Zaten her şeyi fazla düşünme evresine girmiştim. Beynim devamlı kötü olasılıklara odaklanıyordu ve ben onunla başbaşaydım. Dışarı çıkıp birileriyle buluşup yemek yiyebilsem belki de geçecekti ama geçemedi.

 

Çevrende ya da ailende meme kanseri deneyimlemiş biriyle bu sürece daha önce eşlik etmiş miydin? Meme kanseri sürecindeki kişilerin yakınlarına, desteklerini hissettirmek adına ne gibi hassasiyetler göstermelerini önerirsin?

B: Ben çok küçüktüm ve ilk defa yaşları 75-85 arasında değişen büyük teyzelerimde duymuştum bu hastalığı. Yaşım yaklaşık 10-12 civarındaydı. Eşlik edemedim ama hastalığın o yıllarda çok ciddi olduğunu anlamıştım. Herkesin süreci çok başka. Herkesin bu süreçte istediği dayanışma da çok başka bence. Ben anlatmayı, detay vermeyi, birlikte çözmeyi, sormayı çok seviyorum. Ketum değilim mesela. O yüzden bana verilen akılları dinlemek benim için uygundu. Ama bu kişiden kişiye çok değişiyor. Kendi kendine kalmak isteyeni, gizliliğe önem vereni fark etmek gerekiyor. Sorulmadan, talep edilmeden fikir beyan etmemek gerekiyor. Yanlarında olduğunuzu hissettirmek en önemlisi.

 

Sağlıklı bir yaşam tarzına sahip olduğun dönemde meme kanseri teşhisiyle birlikte vücuduna bakış açın ve yaklaşımın değişti mi?

B: Uzun süre sağlıklı yaşamı suçladım. Ben spor yapıyordum, hiç içki içmiyordum. Hayatımda sigara hiç kullanmadım. Son zamanlarda da bitki temelli besleniyordum. Sanki bildiğim, okuduğum, inandığım her şey alt üst olmuştu. Bir süre bunları yapmayı bıraktım. Madem bir işe yaramıyor ben de yapmayacağım, diye savaş açtım. Hata yaptığımı fark ettim ama. Bedenim tepki vermeye başladı. Bu savaşın doğru olmadığını anladım. Bedenimi tekrar sevmeye odaklandım. Bir de mememin üzerine harika bir bıçak izi var. Yani bence harika. Onu çok seviyorum bana baya badass geliyor.



Meme kanserini atlattıktan sonra bedenine ve ruhuna ne gibi aktiviteler iyi geldi?

B: Spora bambaşka bakıyorum artık. Öyle bir antrenman programı hazırladım ki kendime. Asla sıkılmıyorum. Bedenimi de çok iyi dinliyorum. Hızlanmam gerekirse gaza basıyorum, durmam gerekirse yogaya, pilatese sığınıyorum. Böylece daha sürdürülebilir hale getirmeye çalışıyorum. Sporun istediğim beden formuna gelip bıraktığım, sadece zayıflamak için yaptığım bir aktivite olmasını istemiyorum. Ruhum için artık dram izleyemiyorum. İçinde kayıplar, hastalıklar olan filmleri, dizileri hayatımdan çıkarmaya çalışıyorum. Bazen denk gelsem de hızlı geçme özelliğini kullanıyorum. Bir de bol bol yazıyorum. Aklıma taktığım, sorun ettiğim her şeyi yazıya döküyorum ve rahatlıyorum.

 

Meme kanseriyle mücadelende sana en çok hangi destekler güç verdi? Bu süreçte neler keşfettin?

B: Ben şanslıydım. Bu şansımın çok farkındayım. Çok iyi bir doktor ekibinin eline emanetim. Jinekoloğum, onkoloğum, radyoloğum… Hepsi o kadar hassas ve destekti ki. Kendimi bir an olsun bilgisiz ve ilgisiz hissetmedim. Bu bana da güç verdi. Kontroller kadar o kontrolleri yapanlar da çok önemli.

 

Erken teşhisin önemiyle ilgili farkındalık kazandırmak adına neler paylaşmak istersin?

B: Bir kere erken teşhisin ne olduğunu tanımlamak gerekiyor. Benim evde kendi keşfettiğim bir terslik, çökme veya deride bozukluk erken teşhis olmuyor. Zaten ben bunu keşfediyorsam erken evre olmuyor o. Evde yaptığımız elle muayene kadar rutin kontroller de çok mühim. Asla ama asla atlamamak gerekiyor. Bir de şunu fark ettim: Meme kanseri senin kaç yaşında olduğunu falan hiç umursamıyor. O yüzden benim başıma gelmez asla dememek gerekiyor. 40’tan itibaren rutin kontroller kesin ama aile öyküsü olanların daha önceden başlamasında fayda var.

View post on Instagram
 

Meme kanseri hakkında bilinçlenmek ve farkındalık yaratmak hepimiz için çok önemli. Her mücadelemizde olduğu gibi biliyoruz ki bu mücadelede de birlikte güçlüyüz ve asla yalnız yürümeyeceğiz!

MEMENİZİ KONTROL ETMEYİ İHMAL ETMEYİN <3

4ee86678-4f39-47e3-b994-5b89cc53de1c.jpg
Gizem Öğüt
Yazar
Sanat proje yöntecisi ve feminist illüstratörüm. Rengarenk habitatlar tasarlamayı ve rengarenk giyinmeyi severim. Dolabıma kendi tasarladığım tişörtleri eklemek ve çanta alışverişi yapmak hobilerim arasındadır.