Bikini Zamanı: Tarihten Bugüne Bikiniler ve Onları Giyen Ünlüler
Üç üçgen parça, ne yazık ki biraz ahlak tartışması ve Yeşilçam’dan Hollywood’a yılların plaj modası.
Küresel ısınma ve iklim krizinin etkisiyle başı sonu belli olmadan yaşanan yaz günlerine yavaş yavaş veda ediyoruz. Yaz denince güneş-kum-deniz üçlüsü kadar hızla akla gelen bir başka kelime ise bikini olabilir. Gelin güneşli günlerin bu vazgeçilmez minik eşlikçisinin tarihine kısaca bir göz atalım.
Bikinilerin mazisi neredeyse insanlık tarihinin başına kadar dayanıyor. Dördüncü yüzyılın ilk çeyreğine ait olduğu düşünülen “Bikinili Kızlar” mozaiğinden bu yana geçen yıllarda mayolar, bikiniler, mayokiniler, monokiniler, slipler, tangalar ve muadilleri sadece plajlarda ya da spor müsabakalarında değil sahnede ve kamera önünde de tercih edilir oldu.
Yakın çağda bikinilerin hayatımıza giriş hikayesi hayli ilginç. Otomotiv mühendisi Louis Réard kırklı yaşlarının ortasına yaklaşırken annesinden miras kalan iç çamaşırı şirketinin başına geçiyor. Bu son derece karlı şirketi yönetirken, yüzyıl başından itibaren görülmedik bir hızla değişen ve yenilenen modern hayat tarzına paralel olarak ortaya çıkan yeni tip ihtiyaçları ve trendleri yakından takip etmeye başlıyor. Saint Tropez plajlarında, çağdaş hayat tarzının temsilcisi özgür kadınların daha çok bronzlaşabilmek adına mayolarının kenarlarını kıvırdığına şahit oluyor ve böylece aklına göbek bölgesini açıkta bırakacak bir deniz kostümü tasarlamak geliyor.
Dünyanın En Küçük Mayosu
Tabii bu sırada kolektif bilinç de boş durmuyor. Tuhaf ama tarih aynı dönemde aynı yenilikçi fikirleri düşünüp uygulamaya koyan pek çok mucit ve kreatif isimle dolu. Velhasıl kelam Réard’ın dönemdaşı moda tasarımcısı Jacques Heim, önce davranıp ilk iki parçalı mayoyu 1946 yılında piyasaya sürüyor. “Dünyanın en küçük mayosu” olarak lanse edilen ve göbek deliğinin üzerine kadar uzanan bir alt parçaya sahip bu deniz kostümüne “Atome” adı veriliyor.
Atölden Bikiniye
Louis Réard fikrinin başka bir tasarımcı tarafından uygulandığını görünce hızla göbek deliğinin altında biten ve toplam üç adet üçgen parçadan oluşan kendi tasarımını piyasaya sürüyor. İşin PR kısmını sıkı tutmak adına tasarımına o günlerde Bikini Atolü’nde test edilen nükleer silahtan ilhamla “Bikini” ismini veriyor. “Dünyanın en küçük mayosundan daha küçük” olarak lanse edilen “Bikini” gazete sayfalarında gerçekten de nükleer bir patlama gerçekleştiriyor. Dönemine göre son derece cesur olarak tanımlanabilecek bu yenilikçi parçayı giyecek model bulmak bile zor oluyor. Micheline Bernardini isimli nü dansçı yeni çağda bikini giyen ilk insan olarak tarihe geçiyor.
“Cici” Kızlar, “Kötü” Kızlar
İtalya, İspanya, Brezilya gibi ülkelerin hızla yasakladığı bikiniler neredeyse 1960’lara dek tabu muamelesi görmeye devam ediyor.
Türkiye’yi ziyaret eden turistlerin sık sık tercih etmeye başladığı iki parça modeller bir süre sonra İstanbul Hilton’un havuzunda vakit geçirmeyi seven yüksek sosyete mensubu hanımlar ve Yeşilçam yıldızları tarafından da denenmeye başlıyor. 1952 yılında Avrupa Güzellik Kraliçesi seçilen Günseli Başar’ın yarışmada tek parça mayo giymeyi seçmesi yerli basın tarafından bir gurur kaynağı olarak görülüyor.
Milliyet Gazetesi tarafından “Bikini mayosu giyemeyecek kadar çekingen ve mahcup” olarak nitelendirilen efsane güzelimiz aslında yarışma öncesi yapılan basın lansmanında İrlanda ve Fransa güzelleri ile beraber göbeğini açıkta bırakan bir bikini ile poz veriyor ve bu lansmanda tek parça mayo tercih eden tek isim Yunanistan güzeli oluyor. Ataerkil düzenin sesi medya kuruluşlarının bikininin bir tabuya dönüşmesinde kuşkusuz payı büyük. Patronajı da yazarları da erkeklerden oluşan basın dünyası kadın bedeni üzerinden yargı dağıtmaya bayılıyor.
İyi kızlar bunu giyer, kötü kızlar şunu giyer mesajları sadece dergi ve gazete sütunlarından değil bir dikotomi deryası olan Yeşilçam üzerinden de şarıl şarıl, dalga dalga devrin insanlarının üzerine akıyor. Meleksi, fedakar, cinsellikten arındırılmış kadın prototipi Muhterem Nur ve Belgin Doruk nerdeyse bayrağı “Dört Yapraklı Yonca”ya teslim edene dek iki parça mayo ile arzı endam edemiyor. Öteki taraftan Suzan Avcı ya da Neriman Köksal bu çağdaş kıyafetleri giyebiliyor çünkü onlar kötü kızlar.
Yeşilçam’da Bikini İkililiği
Bu ikililiğin belki de en güzel örneği 1963 Ses Dergisi kapak yıldızı yarışmasında ortaya çıkıyor. O günlerde isimleri çok sınırlı çevreler tarafından bilinen iki finalist Ajda Pekkan ve Hülya Koçyiğit diğer yarışmacılarla birlikte Şile sahilinde gerçekleşen finale katılıyorlar. Organizatörlerin “şimdi herkes mayosunu giysin” komutuyla yanında bir mayo olmadığını farkeden on altı yaşındaki Hülya Koçyiğit ve ona eşlik eden “momager”ı Melek Koçyiğit şaşkına dönüyor. Genç şantöz Ajda Pekkan "Ben bikini giyeceğim, mayomu sana vereyim" diyerek yardımlarına koşuyor ve Hülya’nın yarışa devam etmesini sağlıyor. Yarışma sonunda kadınlar kategorisinin birincisi olan Ajda Pekkan ile yarışmadan hemen sonra ilk filmi Susuz Yaz ile beyaz perdeye bomba gibi düşen Hülya Koçyiğit arasında Şile sahilindeki bu tarihi anda adeta bir rol paylaşımı yapılmış gibi duruyor. Zira 1960’ların sonuna dek Koçyiğit hep cici kızları, Ajda ise hep vamp kızları canlandırıyor.
Masum kızların kare ası Türkan Şoray, Fatma Girik, Hülya Koçyiğit ve Filiz Akın “tek parça mayo-bikini” ikiliği arasında ikiye bölünüyor. Yeşilçam’da masum kızlara bikini özgürlüğünün yolunu açan Fatma Girik’in peşi sıra Türkan Sultan “Some Like it Hot” filminin yerli uyarlaması “Fıstık Gibi Maşallah”ta ilk defa bir bikiniyle arzı endam ediyor. İkilinin gösterdiği cesaret örneği bir süre sonra yoncanın diğer iki yaprağını da özgürleştiriyor.
Dünya dönmeye devam ediyor ve bir sonraki on yıl artık bikininin “normalleştiği” ya da sıradanlaştığı devri başlatıyor. 1970 yılında mini etekle sahneye çıkarak dev bir hadise yaratan Sanat Güneşi Zeki Müren, Haftasonu Gazetesi’ne yaptığı yazılı açıklamada “‘İcap ederse günün birinde dünya çapındaki bir revüde Adem ile Havva’nın Adem’ini temsil eder bir tek yaprakla sahneye çıkarım. bu biraz cesaret işidir” diyor ve ekliyor “bu bikini devrinde plajlarda uzun don mu giymeliyiz acaba?”.
1970 ve 1980’lerde Plaj Modası
Bikininin gündelik yaşamın bir parçası haline gelmesi aynı dönemde, 1970’li yılların ortalarında, henüz Çarli’nin meleği olmamış oyuncu ve model Farah Fawcett muhteşem bukleli saçları, otuz iki diş gülümsemesi ve elbette tek parça kırmızı mayosuyla bir anda dev bir fenomene dönüşüyor. Kısa sürede Amerika’da gelmiş geçmiş en çok satan poster haline gelen bu ikonik fotoğraf kırmızı tek parça mayoların saltanatını başlatmış oluyor.
Neon renklerin, asimetrik kesimlerin, hayvan desenli baskıların, mayokini adı verilen havalı “ara form” parçaların salgın haline geldiği on yıl ise elbette her şeyin abartılı yaşandığı 1980’ler oluyor.
Dört yapraklı yoncanın ardından gelen kuşağın seksi kare ası diyebileceğimiz Ahu Tuğba, Oya Aydoğan, Serpil Çakmaklı ve Banu Alkan sık sık yazılı basında ve filmlerinde seksenler plaj modasının en çarpıcı örneklerini sunuyorlar.
Afrodit lakabıyla Yeşilçam’da fırtına gibi esen Banu Alkan en riskli, en çarpıcı plaj modalarının bizdeki temsilcisi haline geliyor. Alışveriş yapmak için sık sık yurt dışına giden yıldızın çevirdiği genelde gerilim soslu soft-erotik melodramlar nerdeyse birer defile görevi görüyor. Hemen her filmi yaz aylarında, sahil beldelerinde geçen Banu Alkan’ın formülü o kadar seviliyor ki bu “bikini” filmlerinin benzerleri de yapılmaya başlıyor.
Magazin gazetelerinin sayfalarında sık sık yer alan Banu Alkan-Serpil Çakmaklı polemiği işbilir yapımcı Nazmi Özer’in girişimiyle perdeye yansıyor ve “Bu İkiliye Dikkat” filminde iki efsanevi güzel türlü çeşitli bikini, mayo ve mayokinilerle tarihi bir düelloya imza atıyor.
Seksenlerin seksi dört yapraklı yoncası arasından kariyeri en uzun soluklu olan ve son yirmi yıldır yaptığı şaşırtıcı çıkışlarla adeta kendisinin bir parodisine dönüşen Banu Alkan’ın geçtiğimiz yıllarda Kylie Jenner’ı “taklitçi bir kezban” olmakla suçladığına şahit olmuştuk.
Bu absürt gelişmenin üstünde dumanı soğumadan geçtiğimiz aylarda şok edici bir gelişme daha yaşandı. Kylie’yi saçından makyajına ve gardrop seçimlerine kadar kendisini stilini kopyalamakla itham eden Afrodit’e bir darbe de Hailey Bieber’dan geldi. Hailey’nin GQ Hype kapağında giydiği mayokinin Banu Alkan’ın 1984 yapımı Kızgın Güneş filminde giydiği beyaz mayokinisiyle neredeyse birebir aynı olması magazin severlerin ağzını açık bırakırken son gülen yine o meşhur kahkahasıyla Alkan oldu.
Seksi ve Sportif Cankurtaran Pamela Anderson
Seksenli yıllar kapanıp doksanlı yıllar açılırken bizim sahillerden çok uzakta, Los Angeles kıyılarında bir grup cesur ve güzel cankurtaran bir anda tüm dünyayı esir alıyor. Önce TRT ardından özel kanallarda ekrana gelmeye devam eden Baywatch-Sahil Güvenlik dizisi Farah Fawcett’ın meşhur posterinden yıllar sonra popüler kültür tarihine yeni bir ikonik tek parça kırmızı mayo hediye ediyor.
Genç model ve oyuncu Pamela Anderson’ı dünya çapında büyük bir yıldıza dönüştüren dizi çeşitli kadro değişiklikleriyle 11 sezon sürüyor ve 2017’de Zac Efron’un başrolde yer aldığı, veteran cankurtaranlar David Hasselhoff ile Pamela Anderson’ın da misafir kontenjanından göründükleri bir Hollywood filmine dönüşüyor. Seksi ve sportif Baywatch mayolarını Afrodit’in korkulu rüyası Kylie Jenner ve Hailey Bieber da tercih ediyor ancak ne Pamela Anderson ne de diğer önemli cankurtaran ikon Carmen Electra genç influencerları Instagram hikayelerinden ifşa etmiyor.
2000’li yıllara geldiğimizde mayolar, bikiniler ama özellikle de mayokiniler plajlardan sahnelere geçiş yapıyor. Özellikle Madonna’nın Confessions on a Dance Floor döneminde disko mayolarını sahne ve kliplerinde çok sık kullanması muasır medeniyetler seviyesini andıracak görsel bir çizgi tutturmaya gayret eden yerli popçularımızı derinden etkiliyor. Hande Yener, Demet Akalın ve Petek Dinçöz gibi isimler türlü çeşitli mayolarını sahnelerde adeta bir üniforma gibi taşımaya başlıyorlar.
Yine aynı dönemde basının “ikoncan” gibi akıllara zarar bir lakap taktığı ve bu çatı lakap dışında hiçbir ortak noktaları olmayan Eda Taşpınar, Süreyya Yalçın, Deniz Berdan ve İvana Sert dörtlüsü Bodrum ve Çeşme plajlarında tercih ettikleri deniz kostümleriyle magazin eklerinin vazgeçilmez öznelerine dönüşüyorlar. İvana Sert’in mankenliğini kendi yaptığı mayokini tasarımlarından biri sürpriz bir biçimde yerli plajlardan Hollywood setlerine uzanan bir serüvene sahip oluyor. 2010 yılında Sex and the City’nin ikinci filminde benim favori SATC insanım Samantha Jones taşlı-tuşlu ve kaftanlı bir İvana Sert tasarımıyla arzı endam ediyor.
İnsanoğlu, insankızı veya insan bireyi kuş misali demişler. İvana Sert’in Bodrum’dan Hollywood’a uçan tasarımı gibi ben de yıllar arasında hoplaya zıplaya bu şahane deniz kostümlerinin hikayesini size aktarmaya çalıştım. Bikinilerin tarihine attığımız random bakışın sonuna geldik. Denizin ve güneşin tadını çıkarabileceğiniz güneşli günler dilerim.
Sevgi ve ışıkla,
“Şokonuz” Ekim