Nasıl Sınır Çizeceğiz: Hayırlarla Evetleri Bulmak

Gerçeğimizi dinlemeden evet demek ilk başta kolay gelse de bu küçük ihanetler zamanla iyi hissettirmeyebilir. Sınırlarımızı çizerken neyi dışarıda bıraktığımızdan çok, içeriye neyi almak istediğimize odaklanacağımız serinin ilk adımına hoşgeldiniz.

YAZAR: Seza Aslanbaş
nasil-sinir-cizecegiz-1
Megan Ruth | Pexels

Eğer verdiğimiz hayır cevabına güvenmiyorsak, evet dediklerimizin içtenliğine ne kadar inanabiliriz?
 

Bunun basit bir “ben hayır diyemiyorum” meselesinden daha karmaşık ve derin olduğuna inanıyorum. Özellikle son birkaç yıldır verdiğim seanslarda şunu gözlemledim:  İçimizdeki “hayır” uyanışını hissedebilsek bile utanç gibi baş etmesi güç bir duyguyla beraber ortaya çıktığından kendi gerçeğimizi dile dökmek yerine evet demeyi tercih ediyoruz. Bunun bir kısaltması da var: FOSNO (fear of saying no), yani hayır deme korkusu.

Hayır Demek Neden Zor?

Peki nasıl hayır diyebilir, sınırlarımızı çizebiliriz? “Hayır”, “ben” diyebildiğim ortamlarda kendine yer edinebiliyor. Bunun tatlı örneklerinden biri, çocukların her şeye hayır dediği, öfke krizleri yaşadığı “terrible twos” yani 2 yaş sendromu. Ebeveynlerinden ayrı bir benliği olduğu bilinciyle ilk kez neyi isteyip istemediğini  ayırt etmeye çalışan çocuk zorlanıyor, deniyor, limitleri zorluyor ve aslında ben olmanın tadına bakıyor. Sonra tekrar tatlı ve sevimli, bakıma ihtiyaç duyan güvenli sularına geri dönüyor.

Yeni nesil ebeveynler oldukça bilinçli ve dikkatliler, peki durum bizim çocukluğumuzda nasıldı? “Doydum yemeyeceğim.” diyorsun, “o doymuş olamazsın o yemeği bitir.”’ yanıtı geliyor. Henüz acıkmamışsın, akşam yemeği saati geliyor. Biraz büyüdüğünde, tuvaletin geliyor öğretmeninden izin istiyorsun, “Teneffüste gidersin.” deniliyor. Derken bedenimize ait sinyalleri bastırmayı, toplumun bizden beklediği gibi yaşamayı öğreniyoruz.

Merak Etme, Yalnız Değiliz

Benliğimizin ayrışmasının ikinci atağının ergenlik olduğunu tahmin etmek kolay. Orada da biraz öfkeli, çatışmalı bir dönem bizi bekliyor. Bir etkinliğe gitmek için izin almaya çalışırken nedensiz ve kesin bir hayır cevabıyla karşılaşmak, “ama, hayır ama neden dinlemeden reddediyorsun? diye sorulmasına rağmen alınmayan karşılıklar, öz iradenle yaptığın spor, dans, oyun gibi aktivitelerin azımsanması derken benliğimizin kendine yer aradığını ancak şimdi görüyor ve onurlandırıyoruz.

Sonra birer yetişkin oluyoruz, bir anda hayatımızdaki en önemlisinden en önemsizine tüm kararları kendimiz almamız bekleniyor. Bir de üzerine bu kararların hem benim hem de çevrem için en doğrusu olması... Toplumun gerçekçi olmayan güzellik standartları gibi bu da içini doldurması zor bir pozisyon. Daha önceden deneye yanıla öğrenebileceklerimizi yetişkin halimizle iş hayatında, ilişkilerde, kendi kendimize kaldığımız hallerimizde deneyimliyoruz. 

seza aslanbas
Seza Aslanbaş
Yazar
Seza, beden, yoga, felsefe ve spiritüellik konularında derinleşen hevesli bir kaşif, küratör ve hikâye anlatıcısı. Benzersiz yolculuğu ve çok yönlü yaklaşımıyla, günlük yaşamda daha tatmin dolu bir hayat sürmeye yönelik öğretilerini paylaşarak çevresindekilere ilham veriyor. ODTÜ'den mezun olduktan sonra, kurumsal yönetim alanındaki kariyerini bırakıp hem batı hem de doğudaki kaynaklardan faydalanarak holistik bir anlam arayışına yöneldi. Son on yılını bilinç ve farkındalık konularına adayan Seza, kavramsal ve soyut kişisel gelişim ve yoga konseptlerini günlük yaşama nasıl entegre edeceğimizi içtenlikle araştırıyor. Bu araştırmayı teorik değil, bizzat deneyimleyerek ve öğrendiklerini kendi içgörüleriyle harmanlayarak sürdürüyor. Yoga pratiği ve felsefe dersleri vermekle birlikte, duygusal düzenleme, sınır iletişimi ve beden odaklı dans atölyeleri düzenleyerek farklı temalarla alan tutmaya devam ediyor. Bir buçuk yıl önce uluslararası bir niyet topluluğu olan Auroville'e yerleşti. Hem Türkiye'de hem de başka coğrafyalarda derin bağlar kuruyor.
Devamını okumak için tıklayın