Sex and the City Günümüz İlişkilerine Yön Vermeye Nasıl Devam Ediyor?
26 yıl sonra bile…
"Aşk arıyorum. Gerçek aşk. Gülünç, rahatsız edici, insanı tüketen, birbirimiz-olmadan-yaşayamayız türünden aşk." -Carrie
Sex and the City, herkesin hayatının bir noktasında mutlaka izlediği ve kendinden bir parça bulduğu bir dizi olarak 26 yıl önce hayatımıza girdi. Lise ve üniversite yıllarımda olmak üzere iki kere bitirdiğim Sex and the City’den zaman zaman moda ilhamı aldım ve moda arşivine olan merakımı besledim. Bazense ben olsam ne yapardım diye düşünürken buldum kendimi. Carrie, Miranda, Samantha ve Charlotte... Bu dört arkadaş bize kaygıyı, acımasızca komik olmayı ve tamamen kafa karıştırıcı romantizm arayışını mükemmel şekilde özetledi. Birbirine benzemeyen 4 kadın, kariyerlerine odaklanırken aşk hayatlarını yönlendirmeye çalışıyor ve bunu moda ile uyum içinde yapıyorlar, daha ne olsun.
Günümüzde yaşadığımız ilişkiler nasıl oluyor da Sex and the City ile bu kadar uyuşabiliyor?
1998-2004 yılları arasında yayınlanmış olsa da, dizide zamansız diyaloglara, ilişki problemlerine ve moda seçimlerine şahit oluyoruz. Bilirsiniz ki Sex and the City; “Big mi Aidan mı?” ikilemindeki arkadaşlarımıza, Smith Jerrod gibi birini arayan dostlarımıza ve belki de çoktan Harry’sini bulmuş tanıdıklarımıza, bir gün yaşamaktan kaçamayacakları kararlar silsilesinde kılavuz olmuştur. 6 sezonluk bu dizi kadın-erkek ilişkileri üzerine odaklanmış gibi görünse de aslında 4 kadının dostluğunu temel alan bir hikâye yapısına sahip. Karakterlerin birbirine olan bağı, sadakati ve sevgisi dizide işlenen ve günümüze birebir uyan en önemli ilişkidir.
Dizinin ustaca yaptığı diğer bir şey ise ilişkileri moda üzerinden yansıtmak. Sözlerin yetersiz kaldığı noktada, moda bir iletişim aracı olarak devreye giriyor.
Oh Come All Ye Faithful bölümünde (1.sezon 12. bölüm) Carrie, Mr. Big'e onunla Bahamalar'a gitmeyeceğini söylüyor. Omuzları açık beyaz bir üst ve baskılı uzun lacivert bir etekle New York'taki dairesinin önünde duruyor. Bu öğeler; makyaj çantasını andıran büyük, yuvarlak, beyaz valiz, turuncu desenli bir el çantası ve bir çift kırmızı topuklu terlik ile tamamlanıyor. Bu sahnenin, Sabrina (1954) filminde Audrey Hepburn'ün Paris'ten dönüşüne bariz bir moda referansı olduğu söylenir. Sahne, mükemmel bir şekilde koordine edilmiş Givenchy kıyafeti giyen Hepburn’ün, William Holden tarafından ayaklarının yerden kesildiği anı anımsatır. Bu bölümde klasik bir filme saygı duruşunda bulunan kıyafetler, aynı zamanda durumun kendine özgü ruh hâlini de simgeliyor. Carrie'nin alışılmadık derecede yumuşak renk seçimi, Mr. Big'le ilişkisinde zor bir karar vermek zorunda kalmasını ve onun kasvetli mizacını çağrıştırıyor.
Dizide anlatılan ikili ilişkiler ve günümüz flört dünyasının ilişkileri inkâr edilemeyecek kadar benzer. iPhone'dan, sosyal medyadan ve flört uygulamalarından tam 26 yıl önce, Carrie'nin Berger tarafından bir Post-It notuyla terk edildiği ikonik an, mesajla terk edilmek ile neredeyse aynı duyguyu hissettirirdi.
Nedeni ne olursa olsun, günümüz flörtlerinin SATC kızlarının yaşadığı deneyimlerle benzer olmasının bir diğer sebebi ise hepimizin girmekten kaçamadığı kısır döngüler. Bunlardan biri şu: İnsanlar seks yapıyor, ardından “Biz şimdi neyiz?” sorusu geliyor ve durumlar genellikle istenildiği gibi gitmiyor. Bizler de, Carrie ve arkadaşları gibi, tekrar tekrar birbirimizle konuşuyor sonra aynı durumları yeniden ve yeni kişilerle deniyoruz. Her seferinde farklı olacağını umuyoruz. Bazen gerçekten farklı oluyor evet, ama her zaman değil.
Günümüzde hâlâ kullanılan bir diğer ikonik Sex and the City analojisi ise: “Erkekler taksi gibidir.” Miranda, erkekleri taksi şoförlerine benzeterek basitleştirirken aynı zamanda sıklıkla göz ardı edilen bir flört gerçeğini aydınlatıyor. "Bir gün uyanıyorlar ve durulmaya, çocuk sahibi olmaya hazır olduklarına karar veriyorlar ve ışıklarını yakıyorlar.” Bazen ışık yakan taksiye benzeyen, bazense "She was a lawyer, he was a sandwich." (Kadın bir avukattı. Adamsa bir sandviç.) gibi durumlarda bizim kızlardan ilham alıyoruz.
Michiko Kakutani'nin Carrie'nin kitabı için söylediği gibi: "Bekâr kadınlar hükmeder ve erkekler tek kullanımlıktır.”
Dizideki bazı eski cümleler yeni gerçeği haykırırken, ikili ilişkilerden kendimizle olan ilişkimize yöneltiyor bizi. Dört arkadaşın da bekâr olduğu bir bölümde Samantha şöyle diyor: "Hepimiz yalnızız, onlarla birlikteyken bile." Bu alıntıyı çok fazla düşünmek bizi varoluşsal bir sorgulama sürecine sürükleyebilir. Sahip olabileceğimiz en tutarlı ilişkinin kendimizle olan ilişki olduğunu ifade ederken, bu cümlenin anlamı gerçekçilik ile bağımsızlık arasında bir yerde duruyor. Yalnızlık hissi, flört ettiğimiz durumlarda veya insanlarla çevrili olduğumuz anlarda mutlak bir değişiklik göstermiyor.
Her ne olursa olsun, Sex and the City ilişkilerimizde hata yapmanın, kendimiz gibi olmanın ve içgüdülerimize güvenmenin önemini anlatan bir arkadaş olarak yıllar içinde bazen bize yol gösterirken bazen kafamızı dağıtmamıza yardım etti. Günün sonunda, birlikte olduğun ya da flört ettiğin kişiyi dizinin erkek karakterlerinden biriyle eşleştirmemek elde değil. Big, Aidan, Steve, Smith, Berger, Harry, Richard, Trey ya da Alexander Petrovsky…