Gilmore Girls Sezonu!
Sonbaharın gelişini Gilmore Girls dizisini yeniden izleyerek kutluyoruz.
Kahvelerimiz, sıcak çikolatalarımız ya da çaylarımız hazırsa, sonbahar geldiğine göre başlıyoruz. Gilmore Girls 2000-2007 yılları arasında yayınlanmış bir televizyon dizisi. 2016 yapımı A Year In The Life hiç olmamış varsayıyoruz.
Özellikle sonbaharın gelmesiyle yeniden Gilmore Girls izleme trendi başladı. Dizinin ilk bölümünde ana karakterimiz Rory okula başlarken bizde Stars Hollow kasabasının kahverengi yapraklarla dolu sokaklarını ziyaret ediyoruz. Hazırsak favori anne kız ikilisinin hızlı diyalogları ile sonbahara resmen giriyoruz…
Gilmore Girls dizisi bir anne ve kızın hayatlarını anlatıyor gibi görünse de aslında günlük hayatta hepimizin karşılaştığı sorunları ele alan hikayelerle dolu olduğundan herkes tarafından sevilen bir konfor dizisi. Her noktasında empati kurabileceğimiz ve kendimizden bir şeyler bulabileceğimiz bir hikaye yapısına sahip. Dizinin odak noktasında üç jenerasyon Gilmore kızları var: Rory, Lorelai ve Emily. Bu üç Gilmore kadınının geçmişte yaşadıklarını ve gelecekte nasıl kararlar verdiklerini görüyoruz. Anne-kız ilişkileri, işlevsiz aile dinamikleri, hayatta bir yer bulma gibi konuları devamlı işleyen bu dizi , Lorelai’ın yabancılaştığı ebeveynleri Emily ve Richard Gilmore ile ilişkilerini yeniden canlandırması ile başlıyor. Bir diğer sevilme nedeni ise izlemesinin kolay olması, dizide ağır dramlar ya da çözülemeyen ikilemler yok, sadece iç içe geçmiş ilişkiler, hızlı diyaloglar, akıllara gelmeyecek referanslar ve tuhaf kasaba sakinleri var.
Lorelai, kendi ayakları üzerinde duran, kızı ile en yakın arkadaş olan, hızlı konuşmayı seven kahve bağımlısı bir anne rolünde. Rory ise zeki, çalışkan, çok kitap okuyan ve idealleri olan 16 yaşında genç bir kız. Dizi ile ilgili en sevdiğim özellik her karakterin 7 sezon içinde gelişimine şahit olmamız. Bazen senarist Amy Sherman-Palladino verdiği kararlarla bizi kızdırsa da kendimizi bir sonraki bölüme geç tuşuna tıklarken buluyoruz.
Diziyi dört yıl önce pandemi döneminde, diziyi ilk kez izlediğim zamanlarda Lorelai ve Rory’nin anne-kız ilişkisine odaklanmıştım. Birkaç yıl sonra tekrar izlediğimde ise Rory’nin aşk hayatına odaklanıp Dean-Jess-Logan tartışmasında buldum kendimi (tabii ki Jess). Geçen aylarda ise annemle izlemeye başladık. Lorelai karakterinin kıyafetlerine fazla odaklandığı için bitiremesek de onunla birlikte anne kız ilişkisi üzerine bir dizi izlemek farklı bir deneyimdi benim için. Bizim de hayatta karşı karşıya kalabileceğimiz deneyimleri karşımıza çıkaran Gilmore Girls, bize sıkça ben ne yapardım sorusunu sorduruyor ve kendini izletmeye devam ediyor.
Dizide her karakterin Stars Hollow dünyasında bir yeri var: Sookie’nin yeteneği, Luke’un gizli merhameti, Richard’ın keskin çizgileri, Emily’nin mükemmel kuralları, Lane’in hayalleri, Paris’in hırsı gibi kendimizi ait hissedebileceğimiz birçok derinliğe sahip bir dizi. Benim favorim ise Lorelai, kendi bir hayat düzeni kurmuş ve bu düzen için verdiği emek dışında komik biri olması onu en sempatik karakter konumuna getiriyor. Verdiği her kararın arkasında duramasam da neyi neden yaptığını anlıyorum.
Müzikleriyle, yemekleriye ve kıyafetleriyle de ilham olan Gilmore Girls, bu sonbahar için ihtiyacımız olan her şeye sahip. Havaların soğumasıyla birlikte, okuldan ya da işten eve gelince favori konfor yemeğimiz ve bir kadeh şarap eşliğinde Gilmore Girls’e baştan başlamak ya da en sevdiğimiz bölümleri tekrar izlemek yapılabilecek en keyifli aktivite.
Bazen kendi gerçekliğimizden kısa süreli olarak uzaklaşmak isteriz, işte o zaman Stars Hollow halkı bizleri bekliyor. Ufak bir ara vermeye hazırsak, there she goes, there she goes again.