Bir Hafta Boyunca Kendimle Sevgili Oldum!

Hey Lovebirds!
Bir Cosmo kadını olarak elin sümüklüsünden çiçek, çikolata ve süslü kartlar bekleyecek halim yok diyerek kalbimi asla kırmayacak birine verdim: Kendime. Bir hafta boyunca, kimsenin onayına ihtiyaç duymadan, kendimi çokça sevdim! Çünkü kraliçemiz RuPaul’un dediği gibi:
“If you can’t love yourself, how the hell you gonna love somebody else?”
“Kendi kendinin sevgilisi olacaksan, bari bunu en iyi şekilde yap!” dedim ve L’Infini’den muazzam bir paket aldım. Bir hafta boyunca sadece kendime aşık olduğum bir deneyime çıktım. İşte gün gün yaşadıklarım…💅
Gün 1: Mind Detox💆♀️
Asyazedeler iyi bilir; beni sevmek kolay iş değil. İyi bir mental hazırlık şart! İlk gün, kendime bir aşk mektubu yazarak başladım. Mumumu yaktım, niyetlerimi belirledim ve nefes egzersiziyle kalbimi açtım.
Oksitosin, dokunmayla artan bir hormon. Ben de dışarıdan beklemek yerine, “Aynısını ben sana evde yaparım Asya’cım” dedim kendi oksitosinimi kendim ürettim. Afrodizyak Masaj Yağı ile kendime masaj yaptım, kalp çakram adeta rave'lemeye başladı.
Kullandığım mum yalnızca atmosfer yaratmak için değil, biraz edepsiz amaçlar için de kullanılabilir. Günün sonunda, bu mumla farklı senaryolar yaratmaya karar verdim… Ama detaylar tamamen sizin hayal gücünüze kalmış. 😉
Gün 2: “My Body Is The Temple” 🧖♀️

Bedenim tapınağım, ben de onun başrahibesiyim. O yüzden tam teşekküllü bir SPA günü organize ettim. Kuru fırçalama ile başladım—kan dolaşımım şahlandı. Kalp şeklinde sabunla banyo ritüelime romantik bir dokunuş ekledim. Bedenine farkındalıkla dokunmak çok derin bir deneyim, bazen aceleyle duş alıp çıkarken unutuyoruz, bunu fark ettim.
Asya stili— zehirsiz ürünlerle peeling ile cildimi ölü derilerden arındırdım. Hatta biraz daha şımarıp, bir de sauna seansı ekleyeyim dedim. Son dokunuş? Katı Vücut Yağı. Yumuşaklık, nem ve sevgiyle adeta kendimi marine ettim diyebilirim!
Gün 3: Solo Date Night 💋

“Dump Him” yazılı kazağımı giydim, en sevdiğim kırmızı ruju sürdüm ve dışarı çıktım. Fashion statement değil tatlım liberation statement!
Kazağımı görenler kahkahaya boğuldu. Ama bazı kadınlar… önce kazağıma, sonra sevgilisine… sonra tekrar kazağıma baktı. İşte o an, bazılarının iç sesiyle yüzleştiğini fark ettim. Bu mesaj kadınlara yüzyıllardır ezberletilen o ‘sevilme & seçilme’ ütopyasına atılmış bir tokattı. Oysaki bazı ‘aşk’lar sadece konforlu distopyalardır; yalnızlık korkusunun 'romantizm' ambalajıylı hali... Bize “mutlu son” diye yutturulan masalların çoğu aslında birer Stockholm sendromu hikayesi. Prens onu kurtarana kadar uyuyan güzel, çirkin kurbağayı öpmediği takdirde sonsuza kadar mutlu olamayacak prensesler… Bize hep aşkın bir kurtuluş olduğu söylendi ama ya biz hiç kaybolmadıysak?
Bunları düşünerek geçen taksi yolculuğunun ardından eve döndüğümde, minik pembe kasama koşup, sakladığım cevherlerimi çıkardım.
İlk olarak, Vanilyalı Yenilebilir Kayganlaştırıcımı aldım, fakat bunun kokusu ve tadı o kadar güzel ki, bir süre bu kızcağıza bağladım:
Ardından bir Kegel egzersizi ile pelvik tabanımı birazdan olacak şölene hazırladım.
Sonra sahneye “o” çıktı: Vive May Vibratör!

Sex and the City’de Charlotte’un dediği gibi: “It’s so cute! I thought it would be scary and weird, but it isn’t. It’s pink! For girls!”
Klitorisinizi bulmak için 45 dakika harcayan o eski sevgilinizi hatırlayın… Bu pembe tavşan, eski sevgilinizin 45 dakikada başaramadığı şeyi 45 saniyede başarıyor! Üstelik ‘şu an bir ilişkiye hazır değilim’ gibi zırvaları da dinlemek zorunda değilsiniz!
Gün 4- Boudoir Photoshoot 📸

Kendim için yaptığım en seksi şey; evde boudoir çekimi yapmak oldu. Dominasyon Kiti’mi çıkardım ve bedenimi en seksi ve en güçlü haliyle fotoğrafladım. Belki bir gün “Support Your Local Dominatrix” isimli bir fotoğraf sergisine bile dönüşebilir, kim bilir? ⛓️💥 Bu sadece bir çekim değil, bir self-love deneyimiydi. Fotoğrafları çekerken, içimdeki özgür kadını biraz daha serbest bıraktım.
Her şey gayet profesyonel gidiyordu… ta ki kendi kendimi gerçekten tutuklayana kadar. Bir ara polis mi çağırsam diye düşündüm—sonuçta yalnız yaşıyorum ve kurtarılmaya ihtiyacım olabilir. Ama sonra aynaya baktım: Saçlar darmadağın, bilekler kelepçeli, yüzümde “bunu kendine sen yaptın” ifadesi… Resmen “Support Your Local Dominatrix” derken, Houdini cosplay’ine dönmüştüm. O an fark ettim ki, polise değil, sadece daha yumuşak kelepçelere ihtiyacım vardı.
Suçum? Yüksek dozda self-love ve hafif dozda BDSM fantezisi.
Cezam? Bileklerimde metalin bıraktığı sert bir reality check ve bir dahaki sefere tüylü kelepçelere yatırım yapma kararı.
Sağ salim bitirdiğim çekim sonrası bu karelere baktığımda, her yaşımda ne kadar güzel olduğumu hatırlayacağımı fark ettim. Bugün selülitlerimi kutlayabilirsem, gelecekte de kırışıklıklarımı sevebileceğim.
Gün 5-6-7: "Offline & In Touch"📵
Bazen dünyanın kargaşasından biraz uzaklaşmak gerekiyor. Bu yüzden, offline olma kararı aldım. İstanbul’dan uzaklaştım ve güneşli bir yerde kendimi “balayı”na çıkardım. Köpeğim Disco ile birlikte sosyal medya detoksu yaptım, bize tatlı iki kedi de eşlik etti. Yoga ve sessizlikle ruhumu dinlendirdim. Bir “erkeğe” ihtiyaç duymadan ateş yakmayı öğrendim! Sıcak havuzda süzüle süzüle şişeden şarap içtim, gazete, karikatür ve kitap okudum. “Otobanda Kaybolanlar” kitabını bitidim, ruhumun derinliklerine dokundu; içimde uzun süredir sessiz kalan cümleleri uyandırdı.
Self-love, yalnız kaldığımızda kendimizi avutmak için değil; kendimizle bağ kurmak için var. İç sesini duyabildiğinde, dışarıdan gelen hiçbir onaya ihtiyaç duymazsın.
Bu bir hafta, sadece bir bakım rutini değildi—bir dönüşümdü. Bu günlerde geçirdiğim her an, kendime attığım bir adım oldu. Çünkü self-love, sadece aynaya bakıp “güzelsin” demek değil… Kendini tanımak, kutlamak, kutsamak.
Artık biliyorum:
Hiç kimse beni benim kadar sevemez.
Ama denerlerse? Onlara gösterecek birkaç taktiğim var.😉
💖Love yourself harder.💖