Anoreksiyadan Sağlığa Yolculuk: Limonlu Kekle Rüyada Buluşmamak

O karanlık günler geçmişte kaldı. Hayatı dolu dolu yaşamaya ve başkalarına umut olmaya hazırım. Anoreksiyayı yendim ve bu, senin de yapabileceğini gösteren bir hikaye!

YAZAR: Melda Merilov
GettyImages-1149503683.jpeg
Getty Images

Yıllar önce Koç Üniversitesi’nin bir etkinliğine davet edilmiştim. Burada eski bir anoreksiya nervoza hastası olarak hikayemi anlatacaktım. Hazırlanan yiyecek standında, çok sevdiğim kurabiyelerden birini ağzıma attığım sırada birkaç kişi standın yanına geldi. “Burada eski anoreksiya hastası varmış, onunla konuşabilir miyiz?” dediklerini duyduğumda elimde kurabiyeyle “Benim, tabii konuşalım” diyerek onlara döndüm. Kızlar büyük bir şaşkınlıkla birbirlerine bakarak “Ama sen çok sağlıklısın” dedi. İşte o an, başardığımı anladım. Anoreksiyayı tamamen atlatmıştım.

Hikayemi anlatayım...

Loop’ta Kalan Rüya

Akşam yemeğimi çöpe attıktan sonra, saat sekiz buçukta yatağıma giriyorum. Oh, sonunda beni tüm kalorilerden koruyacak sığınağımdayım. Yeterince beslenmediği için yorgun olan bedenimin uykunun sıcacık kollarına kendini bırakması uzun sürmüyor. Beynim kendini uyku moduna aldığı anda bilinçaltım yapacağını yapıyor. Beni ‘o rüyaya’ gönderiyor.

Bir marketteyim. Hızla reyonların arasından geçtiğimi görüyorum. Bedenimden ayrılıp kendimi izledim derler ya, işte tam böyle bir şey yaşıyorum. Rüyadaki Melda, çeşitli abur cuburların olduğu bir reyona geliyor. Hiç tereddütsüz, çok ünlü bir markanın limonlu kekini alıp paketi açıyor ve hevesli bir ısırık alıyor. İşte o an, rüyamda gerçekten de o limonlu keki yiyorum. Kokusunu, tadını alıyorum. Alarmın sesiyle uyandığımda, limonlu kekin tadı ağzımda, şaşkınlıkla rüyamı düşünüyorum.

Ertesi akşam aynı şeyleri tekrarlıyorum. Yediğimi söylediğim yemeğim midemde değil çöpte dururken, yatağıma yatıyorum. Uyuyorum. Yine aynı rüyaya gidiyorum. Yine limonlu kekten bir ısırık aldığım an uyanıyorum. Aslında rüyamda tatlı yediğim için vicdan azabı duymayı bekliyorum ama bu rüya her tekrarladığında içimde bir coşkuyla uyanıyorum. Çünkü şöyle düşünüyorum: Ama artık hiçbir şey yememe gerek yok, nasıl olsa rüyamda yiyebiliyorum.

Bu hastalıklı düşüncemi Freud’a söylesem o bile sağlam bir "çüş" derdi ama anoreksiya insanı bunun çok mantıklı bir düşünce olduğuna ikna ediyor. Çünkü beyninizi ve iradenizi zamanla ele geçiriyor.

GettyImages-1283468922 temiz_.png

Eve Giden Yolu Uzatmak

Bana her gece aynı rüyayı gördüren, “manken hastalığı” diye bilinen ve yeteri kadar önemsenmeyen anoreksiyaya yakalandığımda 17 yaşında ve 50 kiloydum. Hiçbir zaman kilomla ilgili bir problemim olmamıştı. Aksine annem hep aşırı zayıf bir çocuk olmamdan şikayetçiydi. Zaten hastalığa yakalanmam da görünüşümle ilgili bir takıntıyla alakalı değildi. Anoreksiya, beni artık çok zorlayan hayatımdan kaçmam için mantıklı bir aracıydı. Yok olmak istiyordum ve yemek yemeyerek bunu yapmam mümkündü. Bilmediğim şeyse bunun göründüğü kadar kolay olmayacağıydı.

Anoreksiya, insanın bilinçli olarak başlayıp bilinçsizce sürdürdüğü kötü alışkanlığı haline gelen çok ciddi bir beslenme bozukluğu. Başlangıçta kalorileri ve porsiyonları azaltırken bir süre sonra kendinizi fırın olan sokaktan geçmemek için yolunuzu uzatırken buluyorsunuz. Çünkü yiyecekleri uzaktan görmekten, kokusunu duymaktan bile korkuyorsunuz. Bu hastalık beyninizin yiyecekler ve iştahla ilgili görev yapan kısmını öyle bir bozuyor ki günlerce yemek yemeseniz bile açlık hissetmiyorsunuz.

Pastanede Gerilim Dolu Dakikalar

Hastalığımın en şiddetli zamanlarında annem küçük bir pastanede işe girmişti. Bendeki şansa da bakar mısınız; anoreksiya hastasısınız ve anneniz kalorinin membaında işe başlıyor. Bir kez onu iş yerinde ziyaret etmem gerekmişti. O günü ve ne kadar gerildiğimi hiç unutmuyorum. Sanki pastalar, börekler birer bombaymış ve her an patlayıverecekmiş gibi, onlarla göz göze gelmemeye çalışarak sandalyenin kenarına ilişmiştim. Yani şimdi böyle okuyunca yaşamayan biri için “yok artık!” efekti verilebilecek bir durum ama orada olmak hiç abartısız böyle hissettirmişti.

Kabulleniş

Çöpe atılan yemeklerin, rüyada pop kek yedim diye sevinmelerin ardından, 35 kiloyken sonunda hastalığımı kabullendim. Ve karşıma ileride hayatımın önemli bir parçası olacak diyetisyenim Esra Akcan çıktı. Esra Abla, anoreksiya hakkında inanılmaz bilgili ve özveriliydi. Bana "Annen için, benim için ya da kendin için değil, bu hastalığa yakalanan ve iyileşemeyeceğini düşünenler için iyileş. Onlara umut ol" dedi. O konuşmadan sonra yaşamak için çok güçlü bir sebebim vardı; başkalarına umut olmak. Ondan aldığım güç sayesinde hastalığı bir yıl gibi bir sürede tamamen arkamda bırakabildim.

O Can Alıcı Soru…

Peki gerçekten iyileştim mi? Bu soru bana hastalığımı anlatmak için gittiğim etkinliklerde en çok sorulan soru. Sadece başkalarının değil benim de kendime defalarca sorduğum bu sorunun cevabı çok net. Evet, gerçekten iyileştim. Ve bu satırları okuyan sen, sen de gerçekten iyileşeceksin. Kendin için ya da bir başkası için, ileriye doğru bir adım atmaya hazır olduğunda. Belki de o an tam da bu andır. Ne dersin?

Uzmanlar Anlatıyor

Esra Akcan Uzman Diyetisyen

“Kilo Aldırmak Değil Sağlığa Kavuşturmak”

İyileşme sürecinde uzmanın hastayı korkutmaması, sabırla yaklaşması ve başarıyı zamana yayması gerekir. Korkutmaması diyorum çünkü bu hastalarda ciddi bir kilo alma korkusu oluyor. Uzman, amacının kilo aldırmak değil kişiyi sağlığına kavuşturmak olduğuna ikna etmeli.

Eğer hastalığınızın farkına varır ve işin uzmanından yardım alarak elinizden geldiğince çaba sarf ederseniz aşamayacağınız hiçbir şey yok. Bunu unutmayın.

Özgenur Taşkın Uzman Psikolog

“Yalnızca Bedenle Değil Ruhla Kazanılan Bir Savaş”

Anoreksiya nervoza, bireylerin beden algısı ve kendilik değerini yeme davranışları üzerinden tanımlamalarına yol açan, derin psikolojik kökleri olan bir yeme bozukluğudur. Kişi aynaya baktığında yansıyan görüntüyü değil, zihnindeki eleştirmeni görür. Anoreksiya yalnızca bedenle değil, ruhla da kazanılan bir savaştır.

Anoreksiya hastalarının kendilik değerini yeniden inşa etmek için bilişsel davranışçı terapi kullanılabilir.

Diyetisyen ve psikolog iş birliği ise anoreksiya ile mücadele sürecinde sağlıklı bir bedensel ve zihinsel denge kurulmasında kritik öneme sahiptir.

GettyImages-99170372.png

Gerçek Hikayeler

“Doğru Tedaviyle İyileşmek Mümkün” - Melike, 38, Aktivist & İçerik Üreticisi, Londra

Kolay olmayan bir çocukluk geçirdim. Bedenimle alakalı da zorbalığa uğruyordum. Bir süre sonra hayatımda ters giden tüm şeyleri kilomla bağdaş- tırmaya başladım. Annem o sıralar bir zayıflama merkezine gidiyordu. 15-16 yaşındaydım. Beni de götürmesi için çok ısrar etmiştim. 6 kilo kadar vermiştim ve “Evet, başardım” demiştim kendime. Bir süre sonra tek düşündüğüm şey ne yiyeceğim ya da ne yemeyeceğim olmuştu. Anoreksiya sürecinde 61 kilodan 48 kiloya düştüm.

Hastalığı yeneli yaklaşık 10 yıl oldu. Hastalığımın başlarında hastaneye yatmam gerekmişti. Ancak Türkiye’de yeme bozukluğuyla alakalı tedavi alabileceğim bir yer bulamamıştık. Ben de bir hastanenin alkol servisine yatmak zorunda kaldım. Oradaki yöntemlerden çok zarar gördüm. Anoreksiya hastalarının bu konunun uzmanları tarafından tedavi edilmesi gerekiyor.

“İyileştim, Diyetisyen Oldum”- Beliz, 23, Diyetisyen, Ankara

Anoreksiya ile 12 yaşında tanıştım. O yaşlarda dış görünüşümle ilgili endişelerim artmaya başlamıştı. Hayatta her zaman kontrol etmem gereken ve ne olursa olsun başarısız olmamam gereken tek şey vardı: Vücudum. Başlarda zararsız görünen beslenme değişikliklerim, kısa sürede kilo verme takıntısına dönüştü. Anoreksiyadan sonra 40 kilodan 28 kiloya düştüm.

Aynaya bakarken hiçbir zaman tatmin olmamak, beni bir noktada “Peki ya daha sonra?” sorusunu sormaya yöneltti. Tedavi sürecimde bir diyetisyen, psikolog, psikiyatrist ve bir endokrinoloji uzmanıyla çalıştım.

En ama en önemlisinin terapi olduğunu söyleyebilirim. Terapi, yeme bozukluğuna neden olan düşünce kalıplarını fark etmeme ve bu düşüncelerle nasıl başa çıkacağımı öğrenmeme yardımcı oldu.

Şu an çok iyiyim. Beslenme ve Diyetetik bölümünü onur öğrencisi olarak bitirdim. Aynı zamanda psikoloji bölümünde yan dal yaptım.

Diyetisyen olarak özellikle “Sezgisel Yeme” ve diyet kültüründen uzak bir yaklaşımı benimsiyorum. Bizzat deneyimlediğim zorlukları başkalarını anlamak için kullanmak ve onlara ışık tutmak istiyorum. Kendi yolculuğumda kazandığım deneyimleri ve bilgileri başkalarına aktarabilmek, hayatımdaki en büyük hedeflerden biri.

“Mutfakla Barıştım”-Okyanus, 27, Seramik Sanatçısı, İzmir

Hep zayıf bir çocuktum, lise döneminde bir anda çok fazla kilo aldım. Çevremdeki insanlar sürekli kilo aldığımı söylüyorlardı. Giysilerim artık olmuyordu. Bir gün arkadaşımın doğum gününde kot pantolonum yırtıldı. Sanırım benim için en sarsıcı olay bu oldu. Bir anda yemek yemeyi ve su içmeyi bıraktım. Bir ay gibi bir sürede 66 kilodan 48 kiloya düştüm.

Bir süre sonra yataktan çıkamayacak duruma geldim. Böyle giderse hayatımın biteceğini fark ettim.

Küçük bir ilçede yaşadığım için bu hastalıkla kendim mücadele etmek zorunda kaldım. O dönem bu konuda uzman da azdı. Hastalığı kendi çabamla yenmeyi başardığım için çok mutluydum. Kendimle gurur duymuştum.

Durum ciddileşene kadar çevremdekiler hastalığımın farkında değildi. Hatta kilo verdiğim ilk zamanlarda lise öğretmenim bile “Aaa kilo vermişsin, çok güzelleşmişsin” demişti. Ben de insanlardan olumlu dönüşler aldığımda, o an için, yaptığım şeyin doğru olduğunu düşünmüştüm. Lütfen çevrenizdeki insanların kilo alması ya da kilo vermesi konusunda düşüncelerinizi dile getirmeden önce birkaç kez düşünün.

Artık yiyeceklerle aram iyi, mutfakta olmayı seviyorum. Kadın bedenine karşı olan negatif algıları yıkmak üzere seramik tasarımlar yapıyorum. Yaşadığım bu deneyim sanatıma da yansıdı.

meldamerilov
Melda Merilov
Yazar
27 yaşında. Hem yazmayı hem de mevsim olarak yazı seviyor. Şaka yapmadan canı sıkıldığı için bir türlü bunalıma giremiyor. Mevzuyu çok uzatmadan kafiyeli laflarını burada bitiriyor.