Çocuk Kalanların Dünyası

Büyüdükçe kaybettiğimiz neşeyi, hayatın zorlayıcı yönlerine rağmen içimizdeki çocukla yeniden keşfetmek.
YAZAR:
GettyImages-667170366.jpeg
Getty Images

“Çocuk gibisin” cümlesi çoğu zaman bir hakaret gibi kullanılır. İnsan, olgun olmamakla, ciddiyetsizlikle suçlanır; sanki çocuk kalmak bir ayıpmış gibi, küçümseyici bir bakışla söylenir. Oysa çocuk kalmak; hayran kalabilmek, sevebilmek, affedebilmek, düşleyebilmek ve olduğu gibi olabilmektir. Hayata bir çocuğun gözünden bakmak, ciddi görünmenin saygı, sert olmanın güç sanıldığı bir dünyada aslında belki de en zor eylemdir. 

Biz büyüdükçe, bu özellikler birer birer törpülenir. Umut etmek saflık, kolay sevmek zayıflık, affetmek ise gurursuzluk gibi anlatılır bize. Oysa çocuk kalmak, tüm bunlara rağmen kalbini açık tutabilmek demek. Bir çocuk gibi umutlu olmak, her şeyin güzel olabileceğine mantıksızca ama içtenlikle inanmak; her hayal kırıklığında tekrar tekrar deneyebilecek cesaretin olması demek. 

Şaşırabilmek, dünyanın hâlâ keşfedilecek bir yer olduğunu unutmamak demek. Ama en çok da çocuk gibi sevebilmek. Ne planla, ne stratejiyle, ne de gurur oyunlarıyla. Benliğinle, bütün kalbinle, dürüstçe sevebilmek. Hissettiğini saklamadan, karşılık beklemeden, kırılma ihtimaline rağmen yaklaşabilmek, çocukça sevmek ve incinsen bile herkesin içinde hâlâ iyilik olabileceğine inanmaya devam etmek, çocuk gibi affedebilmek.

Belki de en kıymetlisi: çocuk gibi kendin olabilmek. İçinden geldiği gibi davranmak. Başkası ne düşünür diye değil, ben ne istiyorum diye hareket etmek, biri beğenmeyecek diye sessizleşmemek… Yetişkinlik çoğu zaman bir rol giymeye zorluyor bizi daha az kırılgan, daha az duygusal, daha az “fazla” olmaya. Oysa bir çocuk, kimsenin ne düşüneceğini umursamadan konuşur, güler, ağlar. Onun için ne ayıp vardır ne fazla. İşte bu yüzden çocuk gibi kalmak, kendine sadık kalmaktır aslında. Maskesiz, filtresiz, doğrudan yaşamak. Dışarıdan nasıl göründüğünü değil, içinin nasıl hissettiğini önemsemek. Ve belki de büyüdükçe en çok özlediğimiz şey tam olarak budur, olduğumuz kişi olabilmek.

Çocuk kalmanın bir zayıflık değil, içten gelen bir güç olduğunu bana, başkası yaşasa altından kalkamayacağı şeyleri gülen bir suratla, hâlâ çocuksu bir umutla yaşayan annem öğretti. Beni en çok da bu iyimserliği büyüledi. Çünkü çocuk gibi hissetmek, çocuk gibi sevmek, çocuk gibi affetmek aslında başkası için değil, insanın kendini hayatta tutabilmesi içindi. Artık dünyanın gerçeklerinden kaçmadığın halde içindeki neşeyi koruyarak yaşamak, dünyanın sertliğine rağmen kendinden vazgeçmemek için.

rubin.jpeg
Rubin Ürün
Editoryal Stajyer
Moda, medya ve kaosla beslenen Rubin hikâyesini İzmir’de oyuncak bebeklerine kıyafet dikerek yazmaya başladı. Defterlerinin arasına moda eskizleri sıkıştırarak büyüdü, sonunda Londra’ya taşınıp hayalini gerçeğe dönüştürdü. Moda ve medya eğitimi aldı, dergilerle haşır neşir oldu ama en çok kelimelerle oynamayı sevdi. Şu an Cosmo’da staj yapıyor, sektörün iç yüzünü keşfediyor. Popüler kültür, moda endüstrisinin cilalı yüzü ve perde arkası, medya dinamikleri ve estetik takıntılar favori konularından bazıları.
Devamını okumak için tıklayın
Haftalık