Futbolu Neden Sevemiyorum?

Futbol son birkaç yıldır adeta bir savaş alanına dönüştü. Son aylarda Avrupa’da ve Türkiye’de yaşanan olaylara baktığımızda bu savaşı fark etmememiz mümkün değil.

YAZAR: Bahar Ekinci Akçaoğlu
Futbolu neden sevemiyorum.jpg
Image Source | Getty Images

Ben İstanbul’un Anadolu yakasında 10 katlı bir binada apartmandaki tek kız çocuğu olarak büyüdüm. O yıllarda bahçede -evet apartmanın bahçesi vardı- oyun kurulurken sadece futbol akla gelirdi. Oyundaki tek kız çocuğu olarak da benim yerim tüm maçlarda kaleydi. Reflekslerim çok kuvvetli olduğundan veya kaleci kriterlerine uyduğumdan da değil, en az hareket edeceğim ve oyunu bozmayacağım en doğru yer olduğu için kaledeydim. Zaten birine ihtiyaç olmasa kalede olma ihtimalim de yoktu. Her daim bu oyunda yeteneksiz olduğum hissettirilse de ta o yıllarda âşık oldum futbola. Maçlara gitmeyi iple çektiğimi hatırlıyorum. Statta yerimi aldığımda maçın başlaması için sabırsızlanır Rıdvan o ikonik saç kesimiyle hızlandıkça, Tanju golleri attıkça, Oğuz oyun kurdukça bende heyecan tavan yapardı.

Mesele Sadece Dışlanma Değil ki

Peki daha küçük bir kız çocuğuyken babamla birlikte güle oynaya gittiğim statta, küçük yaşımda âşık olduğum futbol, bugün beni neden korkutuyor? Takım fark etmeksizin hiçbir basketbol maçını salonda kaçırmayan ben neden futbol stadyumlarına adım atmak istemiyorum? Çoğunluğu erkeklerden oluşan kalabalıkların doldurduğu EURO 2024 heyecanını yaşamanın ardından bu kadar güçlü bir sporun hepimizi ortak bir zeminde buluşturmak yerine neden ayırdığını anlamaya çalışıyorum. Sorduğum soruların cevaplarının basit olmadığını ve bu soruları sorarken bir kadın olarak yalnız olmadığımı da biliyorum. Cevabın kız çocuklarının, genç kızların ve kadınların konu futbol olduğunda oldukça yeteneksiz, fikirsiz ve Fransız hissettirmelerinden çok daha karışık olduğunun da farkındayım. Tabii futboldan anlamadığı ve yeteneksiz varsayılan kadınların, futboldan dışlanması da bir problem ama resim aslında bundan çok daha büyük.

165525441.jpg
    Getty Images

Futbol Asla Sadece Futbol Değildir

Şiddet, haydutça davranışlar, ayrımcılık, hovardalık ve maçoluk gibi toksik erkeklik belirtileri futbolun bir parçası olarak hoşgörüyle karşılanıp kabul ediliyor. Söz konusu kabul, oldukça evrensel aslında. Futbolda istismarın, holiganlığın ve şiddetin bu dönemde neden devam ettiğini araştıran Sunderland Üniversitesi Spor Sosyolojisi Kıdemli Öğretim Görevlisi Dr. Paul Davis’e göre, futbolun kültürel ölçeği ona benzersiz bir duygusal önem yüklüyor. Dahası coğrafi bir kimliği temsil eden futbol kulüpleri, hayranları kendilerini öteki olmayan olarak adlandırmaya, kendilerini olumlu, diğerini ise olumsuz tanımlamaya teşvik ediyor. Bu hizalanmalar da peşinden her türlü çirkinliği sürüklüyor. Hatta bahsi geçen hizalanmalar ülkeler arasında da yaşanıyor ve uluslararası bağlama da sorunsuz bir şekilde aktarılabiliyor. Davis, futbolun, özellikle Avrupa ve Latin Amerika'da işçi sınıfı erkekliğiyle tarihsel uyumuna da dikkat çekiyor. Futbol aslında işçi sınıfının hizmet, dürüstlük, cesaret, fedakârlık, beceri ve cömertlik gibi olumlu yönlerinin yanında çok da çekici olmayan özelliklerini yüceltiyor. Söz konusu özellikler arasında fiziksel ve psikolojik tahakkümün yüceltilmesi; dışlanma, damgalama ve kin, saldırgan bir gurur, özellikle alkol tüketiminde aşırılığın savunulması, şiddet kullanma isteği, duygusallık, ılımlılık gibi kadınsılık kokan her şeyin aşağılanması da var. İlgili eğilimler de ırkçılık, cinsiyetçilik, homofobi ve yabancı düşmanlığı gibi dışlayıcı ve insanlık dışı tutumlara da bir platform sağlıyor.

Orta ve Doğu Avrupa'da Futbol Politikaları kitabının ortak editörü ve ortak yazarı Roland Benedikter de görece sakin bir dönemden sonra futbolda şiddetin Avrupa kıtasına geri döndüğünü belirtiyor. Benedikter, bu durumun yeniden belirmesinin nedenlerinden birinin “zamanın ruhu” olduğunu söylüyor. Benedikter’in konuyla ilgili ele aldığı yazıda siyasette, kültürde, dinde, demografide, teknolojide ve ekonomide eş zamanlı krizler yaşayan kıtada, derin değişimlerin de yaşanmasıyla pek çok insanın artık kendini yetersiz, rahatsız, güvensiz ve dolayısıyla daha saldırgan hissettiğinin altı çiziliyor. Sosyal ve ekonomik açıdan sömürülenler arasındaki kontrol kaybı tüm kıtada hissediliyor. Futbolun siyasetten uzak olduğu iddia edilse de bu bağlam futbolda şiddeti beraberinde getiriyor. Benedikter ayrıca sonuç, ne pahasına olursa olsun kazanmaya öncelik verilmesinin, taraftarları şiddete başvurma konusunda daha istekli ve cesur yaptığına dolayısıyla futbolda sportmenlik kaybı yaşandığına dikkat çekiyor. Dahası futbola her zaman bir üye toplama aracı olarak ilgi duyduğu belirtilen aşırı sağ grupların ve ideolojilerin Avrupa çapında yükselişinin, futbol etrafında "şiddeti körüklediği" öne sürülüyor.

Zamanın Ruhu ve Çağımızın Sorunu

Futbol son birkaç yıldır adeta bir savaş alanına dönüştü. Son aylarda Avrupa’da ve Türkiye’de yaşanan olaylara baktığımızda bu savaşı fark etmememiz mümkün değil. Yunanistan, geçtiğimiz aralıkta yaşanan aşırı şiddet dalgasının ardından tüm futbol taraftarlarını Süper Lig maçlarından menetti. Yunan taraftarlar hükümeti "derin bir sosyal sorunu" çözememekle suçladı. Taraftar şiddeti nisan ayında Hırvatistan'ın Split kentinde kaosa neden oldu. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron geçtiğimiz mayısta Lyon ve Paris Saint-Germain taraftarları arasında çıkan çatışmalar üzerine, Fransa futbol kupası finali öncesinde taraftar şiddetini kınadı. İngiltere, İsveç, Hollanda, İspanya ve İtalya'da da yetkililer futbolda şiddetle mücadele ediyor. 

Futbolda şiddet sadece taraftar şiddetiyle sınırlı da kalmıyor. Şiddetin her türlüsü özellikle cinsel şiddet ve taciz söz konusu olunca, gazete manşetlerinde en ünlü futbol oyuncularını hatta FIFA yöneticilerini görmek çok mümkün. Yakın zamanlarda eski bir Barcelona yıldızı ve Brezilya oyuncusu Dani Alves, tecavüz suçundan hapse girdi. Sonrasında mahkeme, cezasının yaklaşık dörtte birini çektikten sonra, şartlı olarak tahliye edilebileceğine hükmetti. Fransız futbolcu Wissam Ben Yedder'in tecavüz, tecavüze teşebbüs ve cinsel saldırıyla suçlandığı biliniyor. Cristiano Ronaldo'dan Neymar'a kadar en büyük isimlerden bazıları benzer suçlamalarla mahkeme salonlarına taşındı.

Korku

Türkiye’de ise son altı ayda kan donduran olaylar yaşandı. 1-1 biten Ankaragücü-Çaykur Rizespor maçının ardından Ankaragücü Başkanı Faruk Koca, sahaya girerek hakem Meler'e yumruk attı. Koca’nın yanındaki bazı kişiler de aldığı darbeyle yere düşen Meler'in kafasını tekmeledi. Söz konusu görüntüler sosyal medyada önüme düştüğümde iliklerime kadar hissettiğim tek bir şey vardı: Korku. O statta bir futbol maçı izlediğimi, zevk aldığımı, eğlendiğimi hayal bile edemedim. Hatta Koca, basın toplantısı sırasında “…Futbolda bu saatten sonra inşallah bu olay üzerine bazı hakem kararları ve futbolun marka değeri için düzelme vesilesi olur. Bekliyoruz." ifadelerini kullandığında zerre kadar pişmanlık içermeyen bu sözlerle daha büyük bir dehşete kapıldım. Olaylara baktığımda gördüğüm şey şuydu: Şiddet tüm dünyanın hayranı olduğu bu sporda yüceldikçe yüceliyordu ve hiç kimse bir şey yapmaya hevesli değildi. 

Bu olaydan sadece üç ay sonra ise başka korkunç bir olay daha yaşandı. Trabzonspor ve Fenerbahçe arasında oynanan maç sonrası yaşanan arbedede yine ürkütücü görüntülerle karşı karşıyaydık. Bir kadın olarak herhangi bir futbol stadında ve hatta futbolun içinde yerim olmadığını çok net anladım. İnsan için var olması gereken futbol benim için değildi. Kadının ve çocuğun var olamadığı, dengesiz ortamlardan, mekanlardan korkuyordum. Beni asıl düşündüren ise okuduğum, gördüğüm ve tecrübe ettiğim her olayda maruz kalınan davranışlardaki bu sağlıksız normların kabulü ve beklentisiydi. Çünkü bu kabul gören normlar ne kadar uzun süre tartışılmaz ve mücadele edilmezse toplumda o kadar derinlere kök salıyordu. Oyuna yüklediğimiz kültürel anlamlardan biri olan “başkalarına karşı her türlü şiddetten zevk almanın”, bunu teşvik etmenin ölümcül sonuçlar doğurması an meselesi iken ben futbolu nasıl sevebilirdim ki?

Yaşasın Çeşitlilik


Son yıllarda erkek egemen futbol kültürü, gerçekten bir değişim de yaşıyor. Kadın futbolu tüm dünyada artık kabul görüyor, maçlara erişim her geçen gün artıyor.  Kız çocukları ABD Kadın Milli Futbol Takımı yıldızlarını rol model olarak kabul ediyor. Birçok kadın futbolcu kadın hakları mücadelesindeki yeni idoller. Kısacası kadınlar futbola artık daha çok dahil oluyor. 2022 yılında UEFA Avrupa Kadınlar Futbol Şampiyonası'nı 57,9 milyon kişi izledi. Bu artışın çoğu 35 yaş üstü kadınlardan gelse de kadın futbolunu yeni takip edenler arasında genç erkekler yer alıyor. Tüm bu gelişmeler futbolun üzerinde dolaşan kara bulutların kalkması için bir umut ışığı sanki. 

İlk aşklar unutulmaz. Hayalimde korkularımın yok olduğu ve çeşitliliğin merkezde olduğu bir futbol dünyası var. Kadın futbolunda yaşanan değişimlerin toplumun tüm kesimlerine yansıdığı bir gelecek düşlüyorum. Belki de ilk aşkıma tekrardan kavuştuğum gelecek, yanı başımdadır. Neden olmasın?

PHOTO-2024-07-11-18-27-17.jpg
Bahar Ekinci Akçaoğlu
Spor yazarı
Spor yazarı